24 Ağustos 2015 Pazartesi

KÜRT GENÇLERDEN ERDOĞAN'A MEKTUP Canımızı Feda Etmeye Hazırız




KÜRT GENÇLERDEN ERDOĞAN'A MEKTUP 


Canımızı Feda Etmeye Hazırız  Kürt gençler, teröre karşı başlattıkları "Edi Bese-Artık Yeter" kampanyasının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan'a mektup yazdı. Gençlerin mektubunda, "Fedakarlıklarınızın şahidiyiz. Baskılara rağmen haykırıyoruz: Kürtler ve Türkler kardeştir"

Emrah İnanç 'ın, kaleme aldığı mektup
Mektubun Metni

Sn Cumhurbaşkanımız, bizler, barıştan, kardeşlikten, huzur ve birliktelikten yana tavır almış Kürt gençleriyiz"

"Bizler, bu vatanı öz yurdu, ay yıldızlı şanlı bayrağı şerefi ve namusu olarak kabullenmiş, ülkenin bütünlüğüne kastetmiş teröristlerin ihanetine tanıklık eden, 'halkımız adına' halkımıza zulmeden terör örgütünün zulmüne maruz kalmış gençleriz. Kürt gençleri olarak, çocukluğu barut kokusu sinmemiş, rengarenk çiçekler ile bezenmiş dağ eteklerinde, yeşil bahçelerde, parklarda oyun oynayarak geçen, gençliğini, geleceğini, kariyerini, eğitimini bilgi ile dolduran mutlu insanlar yeni nesiller olsun istiyoruz. Sizin ve bu milletin hayali olan Yeni Türkiye'nin bir parçası olarak bu ülkede huzurla yaşamak isteyen Kürt gençleri olarak, Kürt gençliğine terör ve ölümden başka bir şey vadetmeyenlere 'edi bese-artık yeter' diyoruz.

Çeyrek asırdan daha fazla bir süredir Türk ve Kürt halklarına karşı hain saldırılar düzenleyen terör örgütlerinin ve diğer yapılanmaların da en büyük mağdurunun Kürt gençleridir.

CANIMIZI FEDA ETMEYE HAZIRIZ



"Dün olduğu gibi bugün de talihsiz yüzyılımızın acı feryadı ülkemizi ve ümmet-i İslam'ı sarmış bulunuyor. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden beridir, hainlerle süren savaşımızda, bu vatan uğruna canlarını feda eden şehitlerimiz gibi vatan ve millet sevdalısı asil bir Kürt gençliğinin de bu uğurda canlarını feda etmeye hazır olduğunu bilmenizi isteriz. Bir hilal uğruna gözünü kırpmadan canını feda eden yiğitler gibi binlerce hatta yüz binlerce Kürt genci kardeşlik, birlik ve beraberlik için, şanlı bayrağımızın korkusuzca dalgalanması için üzerine düşen tüm sorumlulukları yerine getirmeye hazırdır."

Sn Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Biz çözüm için her yola başvururuz", "Baldıran zehrini içmekse, biz o baldıran zehrini içeriz, yeter ki bu ülkeye huzur gelsin" sözlerinin hatırlatıldığını belirten İnanç, mektupta şu ifadelere de yer verildiğini aktardı:

"Bu ülkede kardeşlik hukukunu siz başlattınız. İnsan haklarına saygı, demokrasi, özgürlükler için her türlü engellemelere rağmen siz mücadele verdiniz.


Anadilde 24 saat yayın yapan devlet televizyonu, Kürtçe seçmeli ders olmasını, yerleşim yerlerine Kürtçe adların geri iadesini, en büyük teşviklerin bölgeye verilmesini siz sağladınız. Biz bu coğrafyanın gençleri olarak, sizin Kürt kardeşleriniz için yapmış olduğunuz fedakarlıkların şahidiyiz ve üzerimize gelen tüm baskılara, tehditlere rağmen yüksek sesle haykırıyoruz: Kürtler ve Türkler kardeştir. Hiçbir oyunun bizim kardeşliğimize halel getirmesine izin vermeyeceğiz.


Bizler Kürt gençleri olarak, yüzyıl önce oynanan oyunların tekrar sahneye koyulduğunun farkındayız ve açık yüreklilikle söylüyoruz: Sizi Abdülhamit Han'ın yalnızlığına bırakmayacağız."



Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın terör sorununa karşı tüm engellemelere rağmen en somut ve samimi adımları attığının vurgulandığı mektupta, şunlar belirtildi:

"Sizin cesur ve kararlı çabalarınıza rağmen her fırsatta Çözüm Süreci'ni baltalamaya çalışanlar, bizlerin hayatlarını hiçe sayanlar bugün yine aynı riyakarlık ve ihanetle ülkeyi ateşe atma derdindeler. İnanıyoruz ki ateşin İbrahim'i yakmadığı gibi, bıçağın İsmail'i kesmediği, balığın Yunus'u yutmadığı gibi tüm hain emeller ve planlar boşa çıkacak ve terörün fitne ateşi bu milleti yakmaya muvaffak olamayacaktır.

Biz Kürt gençlerinin hayatlarını hiçe sayarak, çocuk yaştakilerin eline silah ve molotofkokteyli verip, Batı'nın finansal ve fitnesel gücünü arkasına alarak ülkemizde ve yaşadığımız bölgelerde fitne duvarları örmeye kalkışan; dinimiz, mezhebimiz ve meşrebimiz ile uyuşmayan bu ihanet sarmalına vatan sevdalısı Müslüman Kürtler olarak müsaade etmeyeceğiz."

Bugüne dek Kürt gençleri için bir tek olumlu adım atmayıp, onları hep ön saflarda ölüme ve eyleme yollayan yapılanmaların Kürt halklarının haklarını temsil etmediler.


"Düğünlerde havai fişek patlatıldığında bile yüreği ağzına gelen annelerimizin gözyaşı dinsin diye, oğlu askerde olan ve her çalan telefonda yüreği ağzına gelen vakarlı anne-babalarımız için 'edi bese-artık yeter' diyoruz. Baldıran zehri içerek hiçbir tehdide boyun eğmeden çıktığınız bu yolda bizler de ülkenin huzur ve birlikteliği için sadece elimizi değil bedenlerimizi de taşın altına koyarak,

Edi bese - Artık yeter'
diyoruz.

Türk, Kürt, Laz, Çerkez kim olursa olsun, birlikte yaşadığımız tüm kardeş halkların teröre karşı 'edi bese-artık yeter' demesini istiyoruz. Hayatının baharında yitip giden tüm canlar için, yetim kalan çocuklar gözü yaşlı aileler için 'Edi bese - Artık yeter' diyoruz."


TÜRKİYE CUMHURİYETİ VATANDAŞLARINA DUYURU 

“Kalbimiz Sizinle Birlikte Biz Olarak Atıyor”

Son günlerde artan itaatsizlik ve ne yazık ki terör hareketleri ile Kürt gençlerinin zihnen, fikren ve kalben hiçbir bağlantısı yoktur.

Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan Kürt gençlerinin yanı sıra dünyanın neresinde olursa olsun her Kürt genci, Türkiye sevdalısıdır. Türkiye aşığıdır. Türkiye ile birlikte ağlar. Türkiye ile birlikte güler.

Bugün bize büyük görevler düşüyor. Bedenlerimiz bu büyük görevleri kaldırabilir mi bilmiyoruz ama en ağır yükün altına girmeye hazırız. Hepimiz her gün olduğu gibi ne için yapılırsa yapılsın terörü lanetliyoruz. Biz bu ülkenin vatandaşlarıyız. Biz hepimiz Türkiye’yiz. Bunun bilincindeyiz ve biz derken bu ülkede yaşayan herkesi kastediyoruz.

Çeşitli platformlarda Kürtleri temsil ettiğini iddia eden hiçbir siyasi oluşumu kabul etmiyoruz. Terör örgütleri ile direkt ya da endirekt bağlantısı olan hiçbir yapılanmayı tanımıyoruz. Eline silah, molotof ya da taş verilmiş kardeşlerimizin hain terör çeteleri, savaş ağaları ve yabancı istihbarat örgütlerinin elinden kurtarılmasını istiyoruz.

Bin yıldır ya da iki binyıldır ya da on bin yıldır fark etmez, birlikte yaşadığımız bu coğrafyada büyük bir millet olarak var olduğumuz ilk günden itibaren olduğu gibi son gün olan kıyamete kadar birlikte yaşayacağız.

Geçmiş geçer gelecek bakidir. Biz geleceğimizi, Türk milleti, İslam ümmeti, Kürt kardeşlerimiz olarak hep beraber kurmaktayız. Diyarbakır’daki Kürt kim ise Kerkük’de ki Türk, Trabzon’daki Türk ne ise Kamışlı’da ki Kürt vel-hâsılı tüm sevgi dolu kalplerimizin birlikte attığı memleketlerde yaşayan kardeşler aynıdır.

Sizden tek isteğimiz, biz kardeşlerinizi sizde sevmeye devam edin, kalben bizi sevdiğinizi bir Azerbaycanlı kadar bir Kuzey Kıbrıslı kadar hissedelim.

Birlikte biz Türkiye’yiz birlikte biz daha büyük daha güçlüyüz Türkiye’yiz. 


Emrah İnanç
DESTEK İÇİN : www.edibese.org
adlı internet sitesi üzerinden imza kampanyası topluyor.
https://twitter.com/_EdiBese



Konuile ilgili :
KÜRDİ : "Daxwaza we nasîna welatekî be, li wî welatî binêrin ku mirovan bi çi avayî dimirin.


TÜRKİ : “Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın” 

KÜRDİ

“Dilê me bi we re ye û em yek dil in”
Di rojên dawî de mixabin bûyerên nebaş derdikevin holê. Em dixwazin bê zanîn ku di tu mijarê de têkilîya cîwanên kurd bi wan bûyeran re tune ye.

Di gel Kurdên li Komara Tirkîyeyê dijîn, li hemû cîhanê her Kurdek ji Tirkîyeyê hez dike û herkes dildarê Tirkîyeyê ye. Bi Tirkiyeyê re digirîn û bi Tirkiyeyê re dikenin.

Îro wezîfeyeke mezin dikeve ser milê me. Gelo laşê me yê lawaz dê bikaribe vê barê giran rake, bi rastî em nizanin. Lê em dîsa amadene vê barê giran rakin ser milê xwe. Em hemû mîna her carî, ji ku alîyê dibe bila bibe bûyerên xirab şermezar dikin. Em welatiyê vê dewletê ne. Em hemû bi hev re Tirkîye ne û haja me ji vê yekê heye.

Em tu tevgerên sîyasî yên ku di platformên cûr bi cûr de dibêjin ku nûnerên Kurdan in, qebûl nakin. Em tu bûyerên nebaş pêşnîyar nakin û em her tim li dijî wanin.

Bi hezar salane em wek bira li ser vê ernîgariya qedîm bi hev re dijîn. Li ser vê axê em bûne yek netew. Mîna berê ev biratiya me heta roja qiyametê dê berdewam bike.

Paşeroj borîye êdî nayê, ya girîng pêşeroj e. Emê siberoja xwe wek Kurd, Tirk û Ûmmeta Îslamê bi hev re ava bikin. Li Dîyarbekirê Kurd çibe, li Kerkûkê jî Tirk ew e. Li Trabzonê Tirk çîbe, li Qamişlo jî Kurd ew e. Di navbera wan de tu cudatî tune ye. Her wiha dilê me bi hev re ye, heta dawî jî dê wisa bibe. Yek daxwaza me ji we heye. Hûn me wek birayê xwe bibinin û wisa ji me hez bikin. Em dixwazin we mîna Azerbaycanîyek û mîna Bakurê Qibrîsîyek hîs bikin.

Em bi hev re tirkîye ne û emê bi hev re bibin welateke hêzdar.

Edi , Bese, Artık Yeter : SENDE İMZALA

23 Ağustos 2015 Pazar

PKK dan KAÇAN TERÖRİSTLER Kimse teslim olmaktan korkmasın







Teslim olan PKK'lılardan şok ifşaatlar
Hakkari’nin Şemdinli ilçesinde 24-25 Temmuz 2015 gecesi TSK’nın Kandil’e yaptığı ağır hava operasyonlarından sonra fırsat bularak terör örgütü PKK’dan kaçarak 28 Temmuz tarihinde güvenlik güçlerine teslim olan 3 terörist, örgütte anlatıldığının aksine Türkiye’de askerler tarafından çok iyi karşılandıklarını ifade ederek, arkadaşlarına da teslim olmaları çağrısında bulundular. Teröristler, bundan sonra hayatlarında herhangi bir vatandaş gibi yaşamak istediklerini söyledi.

Hakkari'nin Şemdinli ilçesinde 3 terörist, 24-25 Temmuz gecesi TSK'nın Kandil'e gerçekleştirdiği hava operasyonlarından sonra 28 Temmuz'da PKK terör örgütünden kaçarak güvenlik güçlerine teslim oldu.
Teslim olanlardan 'Zozan' kod adlı terörist güvenlik güçlerine verdiği ifadede, 24-25 Temmuz gecesi TSK'nın Kandil'e gerçekleştirdiği hava operasyonları sırasında yaşadıklarını şöyle anlattı:

'Çok arkadaşımız öldü gözlerimizin önünde. Biz nasıl sağ kaldık bilmiyorum. O gece bana verilen görevleri bitirerek yatmaya gittim. Gece yarısı hiç duymadığım kadar büyük patlamalarla uyandım. Uyku sersemi ne olduğunu anlamadım. Herkes bağırarak sağa sola koşuyordu, kaldığımız yerin yakınında bir alev topunu gördüm sonra çok büyük bir patlama sesi geldi. Silahımı bile yanıma alamamıştım. O anda üstüme 2 veya üç arkadaşım yığıldı. Altlarında kaldım. Bir süre öylece dondum, düşünmek istiyordum ama aklıma hiçbir şey gelmiyordu. Ne olmuştu, bu patlamalar alevler neydi anlayamadım.'

Sadece PKK terör örgütünün lider kadrosunun girdiği, 20 metre derinlikte olan bir cephanelikten bahseden 'Zozan' kod adlı terörist, TSK'nın gerçekleştirdiği hava operasyonunda çok büyük patlamalar olduğunu, bu cephaneliğin de vurulmuş olabileceğini ifade etti.

Operasyonlardan sonra arkadaşlarıyla kamptan olabildiğince uzağa kaçtığını kaydeden 'Zozan', PKK terör örgütüne ait diğer kamplardan da alevler yükseldiğini belirtti.

'Bu jetleri Allah gönderdi, kaçma fırsatı bulduk'

Zozan, ifadesinde yaşadıklarını şöyle anlattı:

'Bir ara rüyada mıyım dedim kendi kendime, kıyamet mi geldi dedim. Normalde namaz kılan biriydim. Annem babam kardeşlerim herkes namaz kılar bizim ailede ama beni bu kampa getirdikleri günden beri ne namaz kılabildim, ne de oruç tutabildim. Kesinlikle İslam ile alakalı bir tek söz dahi edemezsiniz buralarda. Örgüte katılanlar kısa bir süre sonra gerçeği görerek hemen pişman oluyorlar ama kaçmaya karar verdiklerinde bunu hemen yapamıyorlar. Çünkü, kaçıp yakalandığın zaman hemen infaz ediyorlar seni. Bu jetleri Allah gönderdi herhalde. O kargaşadan yararlanarak çok arkadaş kaçtı. Biz üç kişi birlikte hareket ettik. 3-4 gün yürüdük Türkiye'ye doğru. Elimizde silah da yoktu. Geçtiğimiz yerlerde örgütün kullandığı barınma yerleri vardı. Oraların uzağından geçerek kendimizi güvenceye alacaktık ama o yerlerin çoğu da devam eden günlerde jetler tarafından vurulmuştu. Sadece yoğun dumanlar çıkıyordu hala.'

PKK kamplarına kandırılarak götürüldüğünü kaydeden 'Zozan', 'Geldiğimizde her şeyin yalan olduğunu anladım ama artık iş işten geçmişti. Kaç sefer kaçmayı düşündüm ama cesaret edemedim. Kaçmaya yeltenenleri ya öldürüyorlardı ya da ölmekten beter hale getiriyorlardı. Artık kaçmayı düşünemez bir hale gelmiştim. Ben yaşamak istiyordum ama böyle değil. Allah razı olsun o jetlerden ki bana ve birçok arkadaşa bu fırsatı verdiler' ifadelerini kullandı.


'Kimse teslim olmaktan korkmasın'

Çok zor şartlar altında yaşadıklarını belirten Zozan, şöyle devam etti:

'Hep bulgur ve kuru fasulyeye talim ediyorduk ki onlar da rezaletti. Anamın yaptığı yemekleri çok özledim. Beni bırakın gideyim, kimseyi öldürmedim, kamptan dışarı bile çıkmadım. Orada herkes eziliyor. Zor şartlar altında yaşıyorlar. Kalanların içinde kararsızların sayısı oldukça fazla. Gerçi şu anda kaç kişi kaldı bilmiyorum. Bu felaketten sonra çok yaşayan yoktur herhalde.

Buradan kalanlara sesleniyorum, gelin, teslim olun. Size anlatılanlar hiç doğru değil. Ne öldürdüler ne de üstümüze beton döktüler. İşte, gördüğünüz gibi sapasağlamız. Kimse teslim olmaktan korkmasın. Güvenlik güçleri bize son derece iyi davrandı. Korkmayın gelin ve yeniden doğun. Bu fırsat bir daha elinize geçmeyebilir.'


YENİ AKİT


PKK‘ya ağır darbe: 31 günde 930 terörist öldürüldü


Çözüm sürecini engellemeye dönük eylemleri artıran terör örgütü PKK, güvenlik güçlerince günlerdir hem karadan hem de havadan yapılan operasyonlarda ağır darbe aldı.

Türkiye'nin huzur ve barışını hedef alan, çözüm sürecini engellemeye dönük eylemleri artıran terör örgütü PKK, güvenlik güçlerince günlerdir hem karadan hem de havadan yapılan operasyonlarda ağır darbe aldı.

31 günde 930 terörist öldürüldü. 570'i Irak'ın kuzeyindeki kamplarda vuruldu.

33 günde 230 terörist teslim oldu.

Beytüşşebap'da 22 terörist öldürüldü.

HAVA HAREKATLARINDA HEDEFLER BAŞARIYLA İMHA EDİLDİ

Yurt içindeki operasyonların yanı sıra Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) hava operasyonlarıyla da önemli zaiyatlara uğrayan PKK terör örgütünün Irak'ın kuzeyindeki Zap, Metina, Gara, Avaşin-Basyan, Sinath Haftanin, Hakurk ve Kandil'de kullandıkları alanlar 250 kilogramlık lazer güdümlü füzelerle başarıyla vuruldu.

Diyarbakır'dan kalkan savaş uçakları örgütün söz konusu bölgelerdeki sığınak, barınak, depo, lojistik nokta ve barınma alanlarıyla, mağaralarıyla mühimmatlarının hedef alındığı operasyonlara karadan da destek verildi. Çukurca 2. Hudut Tugay Komutanlığına bağlı Işıklı 3. Hudut Tabur Komutanlığı Gezgintepe Üs Bölgesinde konuşlu bulunan ve "cehennem topu" olarak bilinen 40 kilometre menzile sahip fırtına obüsleriyle terör örgütü PKK'nın Irak'ın kuzeyindeki kampları ateş altına alındı.

Belirlenen hedefler başarıyla etkisiz hale getirildi.

PKK YÖNETİCİLERİ ÜÇE BÖLÜNDÜ
TSK'nın PKK terör örgütünün Irak'ın kuzeyindeki kamplarına yaptığı hava operasyonları, örgütün üst düzey yönetiminin üçe bölünmesine ve Kandil kampını terk etmesine de neden oldu.

Operasyonların ardından Kandil'de bulunan terör örgütü mensuplarının üçte biri kampı terk etti. Üst düzey yönetim ise üçe bölündü. Yöneticilerden bir kısmı kampta kaldı, aralarında Murat Karayılan'ın da bulunduğu bir kısmı İran topraklarına geçti, geri kalan yöneticiler ise Suriye'nin Cizire bölgesinde saklandı.

Şırnak'ta F-16 uçağı ile Düğün Dağı'nda tespit edilen iki Doçka mevzisi ile bir havan mevzisine, ayrıca Karaçalı Tepe'deki terörist gruba yönelik hava harekatında da hedefler tam isabetle vuruldu.


BU KÜRT - TÜRK DEĞİL, MÜSLÜMAN - KAFİR SAVAŞIDIR


 BU KÜRT - TÜRK DEĞİL,  MÜSLÜMAN - KAFİR SAVAŞIDIR VE YAPILMAK İSTENEN TAM DA BUDUR

Şer güçler, Türkiye'ye topyekun savaş ilan ediyor; oluşan siyasi boşluğu fırsat bilerek Türkiye'de terörü kışkırtıyorlar, ifadesini kullanan Kaplan, "Peki, “bizimkiler” ne yapıyorlar! Açıkça, alenen, Türkiye'yi kaosa sürükleyen şer güçlerle Türkiye'yi vuruyorlar! Şer güçlerin oyunlarını bozacaklarına, kelimenin tam anlamıyla “şebek-e”lik yaparak, Türkiye'yi boğuyorlar!


BUNUN ADI İHANETTİR! İHANET!

Türkiye'nin dört bir taraftan dışardan ve içeriden topyekûn bir saldırıya maruz kaldığı kritik, zorlu bir zaman diliminde, “Türkiye mosmor oldu!” diye manşet atan bir gazete bu ülkenin gazetesi olabilir mi?
Böyle bir gazete, ülkesiyle savaşan, halkıyla, halkın değerleriyle, ruhkökleriyle savaşan, küresel şer güçlere çalışan, Sahibinin sesi, satılık bir müsveddedir sadece!

Ülke içinde bir partinin, bir sosyal kesimin sesi olan bir gazeteden değil, Türkiye'ye saldıran şer güçlerin sesi, sözcüsü olan bir gazeteden, hatta gazetelerden, medya gruplarından sözediyoruz artık!
İhanettir bu! İhanet!

Düşünsenize: Türkiye, ekonomisini büyütüyor, stratejik hedeflerini büyütüyor, ufkunu bütün bir medeniyet coğrafyasına yayıyor, genişletiyor... özetle, her bakımdan büyüyor!

Bu, bütün küresel güçleri, rahatsız ediyor, hatta çıldırtıyor! Hakimiyetlerini Osmanlı'nın çökertilmesinden sonra bizim medeniyet coğrafyamızı talan etmelerine, lime lime parçalamalarına, sonra da bu parçaları etnisite, aşiret, mezhep farklılıklarını kaşıyarak birbirine düşman etmelerine ve düşürmelerine borçlu olan küresel şer güçler, Türkiye'nin büyümesine, toparlanarak yeniden geImesine, tarihe yürümesine çıldırıyor, Türkiye'ye dört bir cepheden savaş ilan ediyorlar!

Böyle bir zaman diliminde böyle bir ülkenin elitleri, partileri, medyaları, sosyal, siyâsî ve ekonomik güç çevrelerinin bu saldırıya karşı göğüslerini siper etmeleri gerekir, değil mi?
Ama Türkiye'de tam tersi oluyor: Şer güçler, Türkiye'ye topyekun savaş ilan ediyor; oluşan siyasi boşluğu fırsat bilerek Türkiye'de terörü kışkırtıyorlar!

Peki, “bizimkiler” ne yapıyorlar! Açıkça, alenen, Türkiye'yi kaosa sürükleyen şer güçlerle Türkiye'yi vuruyorlar! Şer güçlerin oyunlarını bozacaklarına, kelimenin tam anlamıyla “şebek-e”lik yaparak, Türkiye'yi boğuyorlar!
İşte buna isyan ederim ben arkadaş! İhanettir bu! İhanet!

Şer güçlerin Türkiye'ye niçin saldırdıkları çok açık! Hâl böyleyken, Türkiye'deki “muhalefet” partileri, tam da şer güçlerin istediği şekilde hareket ediyor ve Türkiye'yi büyüten, stratejik hedeflerini derinleştiren, mazlum dünya Müslümanlarının umudu hâline getiren ve küresel sisteme -üstelik de sistemin içinden!- meydan okuyan Tayyip Erdoğan'a vuruyorlar! Ve terörden medet umuyorlar alçakça!
Bunun adı ihanettir! İhanet!

DİKKAT! DARBE ORTAMI OLUŞTURULUYOR!

Bu ülkede ne kadar çok hain, ne kadar çok satılık pespaye şahsiyetsiz tip varmış meğer! Ve nasıl da fırsat kolluyorlarmış!
Terörden medet umarak ülkeyi boğmaya değil kenetlenmeye ve şer güçlerin tezgâhlarını püskürtmeye ihtiyacı var ülkenin!
Şunu bilelim: Bu ülkede, darbe filan olmaz, demeyin! İpler, bu ülkenin çocuklarının elinde değil hâlâ! O yüzden rahatça karıştırıyor, cehenneme çeviriyorlar!

Koalisyon tuzağı püskürtüldü; şer güçler ve şebek-e-leri tek kelimeyle kudurdular! Ölümlerden medet umuyor alçaklar! Tam bağımsızlık savaşı sürecek! Türkiye'nin tam bağımsızlık yürüyüşünü engellenemeyecek!
Altını çiziyorum: CHP koalisyonu kurulamadı! CHP koalisyonuyla Türkiye'nin boynuna IMF tasmasını geçirecekler ve Türkiye'yi yeniden Washington'un, Londra'nın, Brüksel'in ve Telaviv'in kölesi hâline getireceklerdi. CHP koalisyonu kurulamayınca düğmeye basıldı!

Şer güçler, şebek-e-leri CHP, DHKPC, PKK, PÇete topyekûn saldırıya geçtiler: Terör tırmandırılıyor, kaos ortamı büyütülüyor ve Türkiye yönetilemez hâle getiriliyor!
Darbe ortamı oluşturuyorlar! Şimdiden “sıkıyönetim” telâffuz edilmeye başlandı bile! Bir sonraki adım darbedir! Aman dikkat, diyorum.

ERDOĞAN, SÂKİN YE KUCAKLAYICI OLMALI

Tayyip Erdoğan'ın bütün saldırılara, provokasyonlara rağmen sükûnetini koruması, toplumun bütününü kucaklaması, eleştirilere metanetle ve Hz. Eyüp sabrıyla yaklaşması gerektiğini hatırlatıyorum.
Çok zor bir süreçten geçiyor Türkiye. Bu zorluğu, gerilimi tırmandırarak değil, sabırla, basiretle ve toplumun bütününü kucaklayarak aşabiliriz ancak!

Şimdiden uyarıyorum: Türkiye'nin önünü açacak, İslâm dünyasını toparlayacak tek adam Tayyip Erdoğan! Allah, bu ümmetin kalbine tek bir kişinin sevgisini yerleştirdi: Tayyip Erdoğan.
O yüzden Erdoğan'ın bu süreçte, çok dikkatle ve rikkatle, şefkatle ve merhametle, basiretle ve sükûnetle hareket etmesi gerekiyor! Yoksa her şey bitebilir!

MÜSLÜMANLARLA KÂFİRLERİN SAVAŞI!”

Türkiye'de bir boşluk oluştu; şer güçler ve hain şebek-e-leri, topyekûn saldırıya geçtiler: Şer güçler, dışardan terörle vuruyor! Şebek-e-leri, içerden boğazına çöküyor bu ülkenin!
Topyekûn bir saldırı var ülkemize! Bu saldırıyı, hep birlikte, tek bilek tek yürek olarak göğüsleyebiliriz ancak!
Şer güçler, Türkiye'yi dize getirmek istiyorlar! Şebek-e-leri ise Türkiye'yi dizinden, sırtından vurarak şer güçlere teslim etmek istiyorlar!

Partiler, şer güçlerin ve şebek-e-Ierinin iğrenç oyunları karşısında anında kenetleneceklerine kelepçe geçirme yarışı sergiliyor! Olmaz bu, olmaz!
Bunların hiçbiri bir şehit annesinin basiretine ve ferasetine sahip değil. Bir Kürt şehit kardeşimizin annesi, “Bu, Kürt-Türk savaşı değil; Müslümanlarla kâfirlerin savaşı!” dedi!
Hepimiz bu bilince ulaşırsak her saldırıyı püskürtürüz! Ülkede herkes bu bilince ulaşmazsa birbirimizle boğuşur durur, leş kargalarına, kurda kuşa yem oluruz -Allah korusun!


İslâm’ı kaybedersek, hiçbir şeyi kazanamayız!

Türk-Kürt-Arap, dün Haçlılarla savaştı.
Bugün Haçlıların çocukları, ırkçılık virüsü bulaştırdı.
Bin yıllık kardeşlerin arasını açtı, kuyularını kazdı, birbirlerine düşman yaptı. Dışarıdan bin yıldır çökertemedikleri İslâm'ı, şimdi içeriden çökertmeye çalışıyorlar.

İKİ TARİHÎ STRATEJİ

Bunun için uyguladıkları strateji, “Karşı İslâm Savaşı” stratejisi. 100 yıldır bu stratejiyi uyguluyor emperyalist Batılılar.
Bu stratejinin iki temel tarihî aşamaya sahip olduğunu görüyoruz.

1. STRATEJİ: DEVLETİN İSLÂM'DAN UZAKLAŞTIRILMASI

Birinci tarihî evre, Osmanlı'nın çökertilmesi ve hilâfetin bitirilmesi ile başlayan ve Soğuk Savaş'ın sona erdirilmesine kadar süren 70-80 yıllık evre.
Birinci evrede, Müslüman toplumlar, sekülerleştirildi; tepeden Jakoben yöntemlerle İslâm'dan uzaklaştırılmaya çalışıldı. Burada seküler elitler, kilit rol oynadı. Özetle bu birinci evrede seküler elitler, devleti İslâm'dan arındırdılar.

2. STRATEJI: TOPLUM'UN İSLÂM'DAN UZAKLAŞTIRILMASI

İkinci evre, Soğuk Savaş'ın sona erdirilmesini acilen zorunlu kıldı: Küresel sistem, Osmanlı'nın çökertilmesi ve hilafetin bitirilmesiyle bu işin bittiğini, İslâm'ın tarih sahnesinden çekildiğini düşünüyordu.
Ama öyle olmadığı anlaşıldı: İslâm'ın tarih sahnesinden çekilmek şöyle dursun, yeniden ve güçlenerek tarih sahnesine çıkma emareleri gösterdiğini gördü. Ve bizzat NATO Genel Sekreteri Willy Cleas'ın ağzından “İslâm'ın küresel sistemin önündeki en büyük tehdit” olduğunu ilan etti ve İslamofobi 'yi, NATO doktrini hâline getirdi.

Bu ikinci evrede, bu kez, Müslüman toplumlar içeriden sekülerleştirilme projelerine tabi tutuldu: İslâm dünyasına ırkçılık, sosyalizm, liberalizm gibi seküler ideolojiler yerleştirildi: Müslüman toplumların genç kuşakları böylelikle zihnen sömürgeleştirildi!
Bu ikinci tarihî evrenin en tehlikeli ideolojilerinden biri ırkçılıktı: Irkçılık, modern süreçte, ulusçuluk formunda Osmanlı'yı darmadağın etmişti.

Postmodern süreçte ise ırkçılık, bu kez etnik kimlik formunda bizzat Müslüman toplumları ümmet bilincinden uzaklaştırdı; lime lime etti: Tehlikeli atomlaşmaların, ayrışmaların, düşmanlıkların eşiğine sürükledi.
Böylelikle emperyalistler, postmodern süreçte, bir yandan icat ettikleri terör örgütleriyle, diğer yandan da etnik kimlik paganizmiyle Müslüman toplumları zihnen de parçalayarak kolayca yönetebilecekleri, şekillendirebilecekleri elverişli bir imkân elde etmeyi başardılar.

İSLÂM'I KAYBEDERSEK, TARİHTEN SÜRGÜN EDİLİRİZ!

Şunu bilelim: İslâm'ı kaybedersek, hiç bir şeyi kazanamayız! Aksine her şeyi kaybeder, ilâhî tokadı yer, tarihten sürgün ediliriz!
Peki, nasıl ve niçin?
Yeryüzünde bütün farklı etnik, dînî, kültürel ve felsefî farklılıklara yalnızca İslâm hayat hakkı tanıdığı için.
Bütün farklılıkların adalet, hakkaniyet, kardeşlik ruhu içinde yaşayabildiği “barış yurdu”nu yalnızca İslâm kurduğu için.
Bin yıllık medeniyet tecrübesini Kürtlerle Türkler, aynı ruhla ve aynı ufka bakarak Haçlılarla ve Moğollarla birlikte savaşarak kurdukları için.

Ve nihayet en önemlisi de, İslâm'ın hâkim olduğu bütün kıtalarda, bütün coğrafyalarda deri ve ırk değil, adalet, hakkaniyet ve sulh'ün hâkim olmasından ötürü hiçbir kavmin dili, kültürü yok edilmediği, -Batı sömürgecilik ve emperyalizm tecrübesinin yıkıcılığının ve yok ediciliğinin aksine- bütün bu farklılıklar hakikat'in, adalet'in, kardeşliğin ve selamet'in tesisine katkıda bulunacak ölçüde zenginlik olarak görüldüğü, bu yüzden hiç bir kavmin dili, etnik özellikleri hiçbir zaman yok edilmediği ve zenginliğe dönüştürülen muazzam ve muazzez bir hakikat medeniyeti inşa edilebildiği için.

TARİHÎ FIRSAT!

Sözün özü: Dün Kürtlerle Türkler binyıl boyunca birlikte hareket ettiler, tarihi birlikte inşa ettiler ve insanlık tarihinin akışını değiştirdiler.
Bugün de aynı şeyi yapabilirler ama tek bir şartla: Aynı İslâmî kardeşlik ruhuyla donanarak aynı İslâmî hedeflere yürüyebilirlerse...
Aksi taktirde, Türkler de kaybeder, Kürtler de. Ve haksız, zorba Batı emperyalizmi bölgemizi ve bizim üzerimizden de dünyayı tepe tepe sömürmeye devam eder. Sonuçta, bunun vebalini Türkler de, Kürtler de ödeyemez!
Tarihin yeniden yapıldığı bir süreçte, hem tarihin çöp sepetini boylarlar hem de insanlığın hakikat medeniyetine kavuşma imkânını ilkel gerekçelerle berhava ettikleri için Huzur-u İlâhi'de sorgulanır ve bunun hesabını veremezler!

Tarihî bir fırsat var önümüzde: Bu tarihî fırsatı göz göre göre tepmeyelim ve emperyalistlerin oyunlarını başlarına yıkmak ve insanlığı hakikat medeniyetiyle yeniden buluşturma kutlu yolculuğuna çıkmak için İslâmî idealler etrafında taze bir ruhla ve heyecanla toplanalım, hem geleceğimizi kuralım ve kurtaralım hem de insanlığın insanca ve hakça bir dünyaya kavuşma hakkını yerine getirme sorumluluğuyla yeniden kardeş olalım, diyorum.

SELÇUKLU'NUN VE SELAHADDİN'İN TORUNLARI, UYANIN!

Dün Türklerle Kürtler, yani Selçuklu'nun torunları ile Selahaddin'in torunları Haçlılara karşı omuz omuza savaştılar; İslâm'ın bayraktarlığını birlikte yaptılar!
Ama bugün Haçlıların çocukları tarafından birbirlerine kırdırıIıyorlar!
Uyanın ve bozun bu oyunu!
Tarihî bir sınavla karşı karşıyayız. Eğer bu oyunu bozabilirsek, sınavı başarıyla veririz. İşte o zaman kimse duramaz bizim karşımızda! Kimse durduramaz bizi bir daha -Allah'ın yardımıyla!

Sözün özü: İslâm'ı terkederseniz, Allah da terkeder sizi, tarih de. Sürgün yersiniz, sürülürsünüz, sürünürsünüz, süründürülürsünüz -Allah muhafaza!

YENİ ŞAFAK / Yusuf Kaplan


PKK 40 KIZI DAĞA KAÇIRIP TECAVÜZ ETTİ .
















BU SAVAŞ KÜRTÜRK DEĞİL
MÜSLÜMAN - KAFİR SAVAŞIDIR

PKK 40 KIZI DAĞA KAÇIRIP TECAVÜZ ETTİ .


"Bir ilçemizde kadınlar gece vakti 'toplantı var' denilerek evlerinden alınıyor, kocaları karşı çıkınca da ölümle tehdit ediyorlar. Bir ilimizde 40'a yakın genç kız dağa kaçırılarak , 40 kıza da tecavüz ediliyor ve 'siz bu halde ailelerinize dönemezsiniz' denilerek orada zorla tutuluyor.

İnsanlarımız namuslarıyla tehdit ediliyor. İslam dininin insanları köleleştirdiği savını ortaya atarak, inançlı vatandaşlarımıza Marksist, Leninist bir düşünce biçimini aşılamaya, onları kendi emelleri için kullanmaya çalışıyorlar.

PKK'nın dağ kadrosunda 6 bin civarında çocuk bulunuyor. Sadece son iki yıl içinde bölgemizde 20 yaşın altında 22 kişi, ya teslim olmuş ya kaçırılmış ya da güvenlik kuvvetlerimize yapılan saldırılarda yer almıştır."

AĞRI VALİSİ / Musa Işın



PKK KÜRTLERİN YAŞAM HAKKINI ELLERİNDEN ALIYOR
PKKHDP KIZLARINIZI İĞFAL EDEN,DAĞDAKİ BARONLARA PEŞKEŞ ÇEKEN ÖRGÜTLERDİR.

EY KÜRT KARDEŞİM PKK-HDP BİRDİR ve AYNIDIR :


İnsanların namuslarıyla tehdit edildiği , Kürtçülük perdesi altında, canına, malına, namusuna, mukaddesatına düşman olan ve Kürtleri yok etmeye çalışan cani bir örgütle karşı karşıya olunduğunuzu fark edin .

"Sizin adınıza sizi öldüren, haraç toplayan, araçlarınızı yakan, gencecik kızlarınızı iğfal eden, dağdaki baronlarına peşkeş çeken, Kürt halkının kutsal bildiği bütün değerlerine savaş açan bir örgütün, Kürtler'in hakkını savunduğunu aklını, izanını, vicdanını, insafını kaybetmemiş hiç kimse iddia edemez"


PKK’LI ÇOCUK GERÇEĞİ : PKK'NIN DAĞ KADROSUNDA 6 BİN 300 DOLAYINDA ÇOCUK BULUNUYOR.

PKK’nın dağ kadrosunda 6 bin civarında çocuk bulunduğunu hatırlatan Vali… acı tabloyu şö özlerle özetledi; “Sadece son iki yıl içerisinde bölgemizde 20 yaşın altında 22 kişi ya teslim olmuş, ya kaçırılmış ya da güvenlik kuvvetlerimize yapılan saldırılarda yer almıştır. Geçtiğimiz yıl 10 tane üniversite öğrencisi, 2 tane lise öğrencisi kız terör örgütü tarafından dağa kaçırılmıştır. Şehir yapılanmalarında bir sürü gencimiz kandırılarak, ellerine silah verilerek çatışmaya sokulmuştur. Ama PKK bu vahşi yüzünü kapatmak için çatışmalarda ölü olarak ele geçirilen kişilerin üzerinden ajitasyon yaparak karalama kampanyası yürütüyor. Seçimden önce kaçırılan 21 kişinin, 2 lise ve 10 üniversite öğrencilerinin, seçimin hemen akabinde kaçırılan 70 kişinin yaş ortalamasını sormak lazım. Bunların çoğunluğu 15-19 yaş arası.”
Selahattin Demirtaş, çocuklara teröristçilik oynatırken sen tatildeymişsin doğru mu?


19 Ağustos 2015 Çarşamba

İSRAİL PKK'YA STİNGER VERDİ İsrail ateşle oynuyor



Gelin bugün açık ve net olalım. Kim ne yapıyor, tek tek anlatalım. 7 Haziran'dan sonra PKK'nın canlanması, şehirlerin cephaneliğe dönüştürülmesi, hain saldırılar, acı haberler... Peki, bütün bunların arkasında PKK mı var? Tabii ki değil. İşte bugün biraz hiç konuşulmayan alanlara girelim... Hem operasyonlardan hem de KİRLİ İTTİFAKTAN söz edelim...

İttifakın büyüklüğü bizim büyüklüğümüzü gösterdiği için hiç korkum yok! Ama bu ülkenin çocukları neler olup bittiğini görmek ve anlamak zorunda. Başka gidecek hiçbir yerimiz yok!
Neyse...
Türk Silahlı Kuvvetleri, PKK'nın en kritik merkezlerine bomba yağdırdı. Herkes gibi bizler de
KANDİL'in bombardımana tutulduğunu sandık. Oysa durum biraz farklıydı... KANDİL saldırı emrini verdiğinde teröristler dağdan inerek aşağıda silahlarını, mühimmatlarını, kumanyalarını aldıkları merkezlere gidiyorlardı. Bu SEYAHAT şimdiye kadar DEVLET tarafından bilinmiyordu. PKK ve yönetim kadrosu da bütün eylemlerini böyle yapıyordu. Cephaneliklerin hemen yanında PARA DEPOLARI ile PARA EDECEK unsurların gizlendiği büyük merkezler vardı.

Türk Silahlı Kuvvetleri elde edilen bu İSTİHBARAT sayesinde KANDİL'in bir kolunu bacağını kesecek operasyona imza attı. Bizler PKK'lı teröristlerin KANDİL'de mağaralarda saklandığını biliyorduk. Oysa bu merkezler şimdiye kadar hiç vurulmadığı için pek çoğu buralarda yaşıyordu. Saldırı emri geldiği zaman da hemen harekete geçiyorlardı. Türk F-16'ları hem parayı, hem cephaneliği, hem de PKK'lıları imha etti. Sayı konuşulandan ÇOK AMA ÇOK YÜKSEK ! PKK'nın yediği en büyük darbelerden biri. Hiç ummadıkları anda bomba yağmaya başlayınca gidecek mağara bulamamışlar! Dağ da aşağısı da şehir yapılanmaları da şaşırıp kalmış! Uçaklar hakkında en son saniye bilgi gitmiş ama bu onları kurtarmaya yetmemiş!
Devam...

Peki, saldırı şokuyla ne yapmışlar?

Hemen kendilerine destek veren bütün ülkeleri uyandırmışlar. PKK şu an hiç olmadığı kadar ULUSLARARASI DESTEĞİ arkasında bulmuş durumda! ALMANYA, İSRAİL, ABD'nin bir kanadı, bölge ülkeleri ve Avrupa sınırsız destek peşinde! Zaten ülke ülke verilen tepkilere bakınca kimin ne olduğu ortada!

Ancak bu saldırılarda verilen büyük zayiattan sonra İSRAİL bütün kanallarıyla devreye girdi!

Süleymaniye Kültür Merkezi'ni karargaha çeviren MOSSAD, Kandil ve PKK ile saniye kesintiye uğramadan görüşüyor! Bu görüşmelere bazı ARAP ÜLKELERİ DE dolaylı olarak katılıyordu! Mesela BİRLEŞİK ARAP EMİRLİKLERİ ! İngiltere demek ama olsun! Bilinmesinde fayda var! İSRAİL şimdiye kadar hiç yapmadığı bir işe soyundu! PKK'ya STINGER FÜZESİ ALMAK İÇİN AMERİKA'DA BÜTÜN LOBİLERİNİ AYAĞA KALDIRDI! Kesin komut verildi: ÇÖZMEDEN GELMEYİN!

Stinger, alçak irtifadaki uçak ve helikopterler için kabustur! OMUZDAN atılır ve isabet oranı çok yüksektir. KIZILÖTESİ ve MORÖTESİ ışınlarla yönetilen bir silahtır. ATEŞLE-UNUT tipi bir vurucu güçtür. Ve çok savaşın kaderini değiştirmiştir.

Yani İSRAİL, Amerika'dan alacağı ve muhtemelen bir başka ülke üzerinden Kandil'e vereceği STINGER LER 'ın peşinde. Hedef, Türk savaş uçakları ve helikopterleri... Pazarlıklar ABD'de gizli gizli sürüyor! Avrupa'daki bazı ülkeler de bunun muadillerini vermek için BÖLGEDE atlama taşı aramaya başladı. Almanlar işin tabii ki en başında! Belli ki DÜNYA PKK ile bir olup üstümüze gelecek. Şimdiye kadar yapılmayan bütün destekler kapıda! 7 Haziran'da YÜZDE 41'le zayıfladığı düşünülen TÜRKİYE'yi masada kilitlemek, ayağına pranga takmak için herkes elele...
PKK ile içeride doğrudan irtibatlı olanlar var! Şimdilik bunları yazmak istemiyorum. Ama yalnız değiller. SÜLEYMANİYE'de YOK YOK! Herkesin BÜROSU PKK ile İRTİBAT KURMAK İÇİN 24 saat çalışıyor.

PKK karargahları vurulunca, paralar ve silahlar yok olunca, hem dağda hem de destekçi başkentlerde PANİK başladı. PKK zaman kazanmak için birkaç önemli devleti ateşkes için araya soktu. Tabii ki yeni karargahlarını inşa edinceye kadar... Gazetelere, televizyonlara, dergilere söylemediklerini bırakmayanlar arka planda ".... Ne olur ateşkesi sağlayın! İşimiz burada çok zor!" diye yalvarıyordu. Bir de DEVLET, şehir içlerindeki KARARGAHLARA daha balyozu indirmedi. Yakında bunları göreceğiz. PKK bunu tahmin etiği için araya HATIRLI DOST koyma telaşında! Bakalım neler olacak!

PKK ile ilgili bugünlük bu kadar! Ama çok önemli gelişmeler var! Yakında bunları da göreceğiz.

Bir dönem en kudretli isimlerden olan Savcı Zekeriya Öz ile Celal Kara, Almanya'da ortaya çıktı. ULM şehrindeki Intercity Hotel'de konaklıyorlar. Geceliği 79 EURO olan otelde kalsalar da etraftaki pek çok otel lobisinde inanılmaz toplantı trafiği içerisindeler. Gelenin gidenin hesabı yok. Değişik değişik konu ve dosyalar üzerinde kafa patlatıyorlar. Yakınlarında olan bir dostum arayıp önemi bilgiler verdi. Hepsini söyleme şansım yok. Ama anladığım kadarıyla KAÇAK SAVCILAR YER DEĞİŞTİRECEK . Muhtemelen ULM'den sonraki durakları HOLLANDA olacak. Ne yapacaklar bilemem ama LAHEY'e gitmek için büyük bir ekiple çalışıyorlar. Yeni yerleri hakkında en kısa zamanda bilgi veririm. Ama hareket halindeler! Sinirleri de bozuk! Pek keyifli değiller. Bunlar benim alabildiklerim...

STİNGER'İN MARİFETLERİ

ABD yapımı Stingerler, savaşların seyrini değiştirebiliyor. İşte özellikleri: Tasarımcı: General Dynamics Üretildiği tarih: 1978 Maliyeti: 38 bin dolar Ağırlık: 15,2 kg Uzunluk: 1,52 metre Namlu çapı: 70 mm Menzil: 8 kilometre

ERGUN DİLER/TAKVİM

KİM BU BAGRATUNİLER DÖNMELER İKİ KİMLİKLİ KRİPTO YAHUDİLER, KRİPTO HAÇLILAR, SABATAYCILAR,






PAKRADUNİLER, KIRIMÇIKLAR, TATLAR, MEŞHED GİZLİ YAHUDİLERİ İSLAMÎ YEŞİL POSTLARA BÜRÜNMÜŞLER VE MÜSLÜMAN ÇOĞUNLUĞUN CANINA OKUMAKTADIR :

Bu Kriptoları Sunni Kürtlerden ayırmalı ve Türk/ Kürt kardeşliğinin pekiştirilmesi ve teşkilatlandırılması gerekir. Bu konuda çok az vaktimiz vardır.

Türk toplumunda etkileri ne ölçüdedir? Hangi toplum katmanları içinde yer almaktadırlar? Devletin hangi kurumlarına sızmışlardır? Siyaset alanında gündemi belirleyen kişilerinin hangileridir ?

“Ey iman eden­ler, Yahudi ve Hıristi­yanları (idareci) dost edinme­yin. Onlar bir­birlerinin dostudur (idarecisidir.) Sizden kim onları (idareci) dost edi­nirse muhakkak o, onlardandır. Allah za­lim toplum­lara yol göstermez.

Kalplerinde hastalık bulu­nanların "Bize bir belâ gelmesin­den korka­rız" di­yerek onların (Yahudi ve Hıristiyanların) ara­sında ko­şuşturduklarını görür­sün. Umulur ki Allah bir fetih veya kendi katın­dan bir emir ge­tirir de içlerinde gizledikle­rine pişman olurlar.” (Maide süresi ayet 51-52)

Bu ayet sanki bu gün inmiş gibi. Her gün dünyanın çeşitli yerlerinde Müslüman öldüren, ülkemizdeki teröristleri koruyan, ellerine silah veren, “Onların üzerine gelirsen beni karşında bulursun” diyen güce karşı koymak yerine gölgesine sığınmak, cinayet ve hıyanetlerine destek vermek, stratejik ortak olduğunu ilan etmek, müttefikliğinden yararlanmaya kalkmak hastalık belirtileridir.

YAHUDİ ERMENİLERİN GİZLİ PLANINI DEŞİFRE EDİYORUZ

FIRTINALAR YAKLAŞIYOR.TOPYEKÛN GEZİ, KAOS, ANARŞİ, KARGAŞA,TOZ DUMAN ‘AVANİLERİ


Bu şiddetli kavganın içyüzü nedir?..

Türkiye'deki mason, yahudi, ermeni

ve kriptolar TIKLA İZLE

Birkaç yıldan beri ülkemizde devlete sahip olma derin kavgası vardır. Devlete nasıl sahip olunur? Seçimleri kazanırsın, iktidar olursun ve devleti idare edersin. Başka yollar yok mudur? Vardır… Ordu darbe yapar ve devlet idaresini istediği kişilere, kadrolara, zihniyetlere verir.

Başka?.. Ordu darbesine benzer sivil darbe teşebbüsleri olabilir. Polis, yargı, üniversiteler, temel kurumlar ele geçirilir ve saray darbesi yapılır.

Bir ülkede sadece siyasî iktidar değil, ona paralel başka iktidarlar da vardır.

Büyük ve derin finans, para iktidarı.

Medya iktidarı.

Egemen güçlü azınlıkların gölge iktidarı.

Vaktiyle İspanya’da olduğu gibi dinî bir tarikatin veya sektin (Opus Dei) iktidarı.

Sabataycıların görünmez iktidarı.

İşte zamanımızda Türkiye’de çok derin, çok şiddetli bir iktidar savaşı hüküm sürmektedir.

Bu savaşın içinde ABD, İsrail, Haçlı merkez ve mihraklar, uluslararası kapitalizm var mıdır? Hiç olmaz olur mu? Düğün olur da Kamber olmaz mı?

Türkiye’nin önünde sonunda islamî bir rejime kaydığını gören İslam düşmanları, daha çevik ve atik davranarak sahte bir islamî rejim kurmak istemektedir.

Kendilerine bağlı, kendi direktiflerini uygulayan, güdümlü, ılımlı light bir islamî iktidar. Başına da o biçim bir Halife Fetö getireceklerdi..

Türkiye’de bütün İslam dünyasına “örnek” ve model olacak yeni bir İslam türetmek istiyorlar. Fıkıhsız, mezhepsiz, Şeriatsız, cihadsız bir İslam.

Allah katında tek hak din İslam’dır inancını rafa koyup, zamanımızda üç hak ibrahimî din vardır, bunların üçünün de bağlıları ehl-i necat ve ehl-i Cennettir bâtıl inancını getirmek istiyorlardı.

Gerçek İslam’da yer alan cihad fisebilillah farzını ibtal ve tatil etmek istiyorlar.

Ehl-i Sünnet İslamlığını geri plana atıp kendi yeni din anlayışlarını hakim kılmak istiyorlar.

Bir yanda bütün hatâ ve sevaplarıyla bugünkü siyasî iktidar… Öte yanda bu iktidarı ya güdümüne almak, yahut devirmek isteyenler.

Yıllarca aramızda kavga ve anlaşmazlık yoktur, söylenenler yalandır, iftiradır denildi ama bugün gerçek ortaya çıktı.

Mehmet Şevket Eygi : Onlar İslam’dan ve Müslümanlardan Nefret Ediyor

Önümüzdeki zaman da olabilecek çok vahim hadiseler konusunda yakın tarihte birkaç uyarı yazısıdır .

Milletin bu konuda ciddî ve yeterli bilgisi yok .


Kahr olsun İsrail diyenlerin hangisi samimî, hangisi tiyatrocu?


EY MÜSLÜMAN ; UYUMA ARTIK UYAN !!!

“Pandoranın kutusu açılıyor… Bir daha kapanmamak üzere…”

İNGİLTERE , ABD , İSRAİL

GÜDÜMÜNDE : IŞİD , PKK , PYD ile


Destek verdikleri Ermeni ve Sabateyist Kripto Yahudiler tarafından 2015 yıl içinde Türkiye aleyhinde dünya çapında bir propaganda savaşı başlattılar.

Bunların iç destekçisi : Tağutları, Deccalları, kezzabları övenler ve onlara hizmet edenler… Kafirleri dost ve velî edinenler… , Nefislerine ve şeytanlarına uyanlar… Din sömürüsü yapanlar… Allah’ın ayetlerini ucuza satanlar… ;

Türkiye’yi parçalamaya and içmiş dış güçler ve onların içteki Kripto yardımcıları ülkemizi büyük bir kaosa ve anarşiye sürüklemek istiyor.

Bazı yerlerde sokağa çıkamaz duruma düşebiliriz.

On milyonlarca Müslüman halka şu gerçekleri anlatmak ve öğretmek gerekir:Ülkemizde milyonlarca Yahudi ve Hıristiyan Kripto var. Bunların durumu nedir?

PKK bir Kürt hareketi midir, yoksa bir Kripto hareketi mi?

Yüz milyarlarca liralık uyuşturucu ve silah kaçakçılığı sektörü kurutulmadan terör biter mi?


Ülkemizde yeni bir din türetilmek isteniyor. Ehl-i Sünnet İslamlığı kaldırılmak, onun yerine mezhepsizlik, Fazlurrahmancılık, Feminist İslam, reformcu ve modernist zihniyet getirilmek isteniyor. Bu madde gündemde mi, tartışılıp müzakere ediliyor mu?

Yedi ciltlik ayıklanmış bir hadîs külliyatı hazırlandı, sadece bin adet basıldı, piyasaya verilmedi. Bu işin içyüzü nedir.
BBC Turkish "Bin dört yüz senelik İslam tarihinde görülmemiş bir reform yapılıyor " diye yazdı. Nedir bu reform?

Ülkenin ve devletin en güçlü kurumu olan ordu kazan gibi kaynıyor. Bunun mahiyeti nedir?
Dehşetli bir maddî kalkınma ve zenginlik var; ahlak, fazilet ve kültür ilerliyor mu, geriliyor mu?

Dinî bir sekt devleti, temel kurumları, orduyu ele geçirmeye çalışıyormuş, bir saray darbesi ile iktidara geçmek istiyormuş. Bu doğru mudur?

Pakraduniler adında çok gizli bir Yahudi Ermeni lobisi varmış. Nedir bunun içyüzü?
Müslüman kesime mensup on yüksek kültürlü, büyük düşünür, hür vicdanlı, dünyayı bilen, âdil ve insaflı ziyalı insan bulunsa da Türkiyenin gerçek gündemini belirleseler ve halka duyursalar ne iyi olur. Yok mu böyle on kişi? Varsa bir araya gelebilirler mi?

Kriptolar Pakraduniler

M. Şevket Eygi :

M. Şevket Eygi : Kriptolar Pakraduniler

Onun asıl isminin Artin olduğunu biliyor musunuz?.. Türk veya Kürt olmadığı kesin ama Kriptoların hangi grubuna mensup olduğu kesin değil.

Bu kanlı hikayenin içinde birtakım Derin İstihbaratçıların olduğu söyleniyor.

Koskoca bir devlet, muazzam bir ordu bu faciayı otuz yıla yakın bir zamandan beri bitiremiyor.

Çok kanlı ve çok kârlı bir iş bu.

Ülkeye, halka ve devlete yüz milyarlarca dolara mal oldu.

Birileri bu işten çok paralar kazandı, büyük zengin oldu. "Mallar" bir ara helikopterlerle taşındı.

Bu kanlı facianın ismi "Bitmeyen Faciadır..."

Bunu kimse bitiremez... Özal bitirmek istemişti de onu bitirmişti Derin'ler.

Derin ve gizli birileri bu savaş bitmesin ve sonunda Türkiye bölünsün ve parçalansın istiyor.

Böyle bir şeyi gerçek Kürtler ister mi? İstemezler, çünkü Türkiye parçalanırsa onlara ait topraklara birtakım yabancılar gelecektir. Kavga bitecek ama yorgan da gidecektir.

Bu bir Kürt millî hareketi midir? Hayır!.. Kostümler Kürttür ama oyunu sahneye koyanlar ve senaryoyu yazanlar Kriptodur.

Kripto ne demektir? İki kimlikli demektir. Görünen kimliği iğreti, yalan ve sahtedir. Asıl kimliği gizlidir.

Kriptolar sadece dağdakiler midir?.. Hayır!.. Asıl güçlü, sinsi ve dehşetli Kriptolar dağda değil, bağdadır.

Kriptolar doğu ve güneydoğu Anadolu'yu boşaltıyor mu?.. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.

Oraları niçin boşaltıyorlar?.. Müsait zaman gelince, fırsat zuhur edince o bölgelere dışarıdan nüfus getirilecektir. Boşluk onlar için hazırlanıyor.

Dağdaki ve bağdaki belli başlı Kriptolar niçin tespit edilip teşhir edilmiyor?.. Doğrusu buna benim de aklım ermiyor...

Türkiye halkı bu Kriptolar meselesine vakıf mıdır?.. Maalesef yüzde değil, binde biri bile bilmez bunları.

Bu konuda Türkiye gazetesinin 9 Şubat 2012 tarihli nüshasının birinci sayfasında çok önemli bir haber yayınlandı. Gereken ilgi gösterilmedi, kaynadı gitti...

Niçin bu kadar önemli bir haber ilgi görmedi?.. Demek ki uyuyoruz!..

Büyük medya, Türkiyenin parçalanmasına yol açabilecek bu çok önemli ve vahim konuda ne yapıyor?.. Büyük medyanın gündeminde futbol var, magazin var, bazısında müstehcen yayınlar var, meraklı haberler, şehvet var... Ülkeyi allak bullak eden Kriptolarla uğraşacak vakitleri yok.

Başka sebep yok mu?.. Var tabiî... Ülkemizde iki büyük Kripto azınlık vardır. Birileri yazımın üst tarafında dağda ve bağda olanlar diye anlattığım kesim; diğeri ise Yahudi kökenli olanlar.

Birinci kesimdeki Kriptolar içinde de Yahudi kökenli olanlar var mı?.. Var... Onlara Pakraduniler deniliyor... Yahudilikten Ermeniliğe geçmişler... Daha sonra da Kürt veya Türk, Sünnî veya Alevî Müslüman görünmüşler...

Aaaa!.. Ben bu Pakraduni lafını hiç duymamıştım. Sen bunu nereden çıkarttın?..

A akıllım, dünya ve bilgi senin bildiklerinden ibaret olsaydı, her şey ne kadar yoz ve basit olurdu... Sen bilmediğin için onlar yoktur diyenlerden misin yoksa?

Peki bu konuyu nereden öğreneceğiz?

Çoook zor... Kar izleri silmiş...

1930'lu yıllarda İstanbul Üniversitesi Profesörlerinden Abraham Galanti önce Hamenora dergisinde bu konuda Fransızca bir makale yazmış, sonra bu makale küçük bir kitap halinde bastırılmış.

30 yıllarda İstanbul'da yayınlanmış bu derginin İstanbul kütüphanelerinde bir koleksiyonu mevcut değildir.

Fransızca kitapçık da yoktur. Bendenize Pakradunilerle ilgili kitabın mikro filmlerini Berlinden bir dostum göndermek lütfunda bulundu. Berlin Devlet Kütüphanesinde (Eski Prusya Kütüphanesi) bir nüsha varmış.

Peki neymiş, kimmiş bu Pakraduniler?

Böyle gizli, esrarlı konular öyle kolayca anlatılamaz. Pakradunileri anlamak için tarih uzmanlarından bir sene sıkı ders görmek gerekir.

Bizde böyle uzmanlar var mıdır?.. Yoktur, dış dünyadan uzman bulup getirmek gerekir.

Bizim Merakî bey zora hiç gelemez... Madem ki Pakradunileri anlamak ve öğrenmek zor; medyadaki kavga gürültü, magazin, futbol, ıvır zıvır yalan dolan, manken haberleri okumaya ve seyr etmeye devam...

Ehl-i dünya dünyada, ehl-i ukba ukbada...

Kemalistlerin derdi M. Kemal... Müslümanların derdi Çamlıca camii vs...

Dağdaki ve Bağdaki Kriptolar da işlerine devam eder.
Türkiye parçalanıncaya kadar.
Kabak en fazla Müslüman Kürtlerin başında patlar...

1. Bir toplum ne halde ise o şekilde idare edilir.
2. Bireyler ve toplum kendilerini ıslah etmez, iyileştirmezlerse ülke ve devlet düzelmez.
3. Müslümanlar mâruf ile emr etmezler ve münkerden sakındırmazlarsa ne ülke, ne devlet, ne halk düzelir.
4. Gayr-i islamî bir sistem olan demokrasi sihirli değnek değildir.
5. Müslümanlar en kısa zamanda birleşip tek bir Ümmet olmazlarsa, enkazın altında kalacaklardır.
6. Türkiye’de İslam’ın sembolü ve bayrağı olan Ayasofya’nın açılması için siyasî iktidara yasal sınırlar içinde baskı yapmayan Müslümanlar, o ulu mabedi hâlâ kapalı tutanlar kadar suçludur, vebal altındadır.
7. Sinsi ve gizli din düşmanları, ülkemizde İslam’ın içini boşaltmakta, Müslümanları cahil bırakmaktadır.

Tekrarlıyorum: Uyumayın… Gafil olmayın… Hazırlanın… Birlik olun… Fitne fesat, nifak şikak, azgınlık yangınlarını söndürmek için itfaiye teşkilatınızı kurun… Kur’an’ın, Sünnetin, Şeriatın, İslam ahlakının emir, yasak ve öğütlerini hayata uygulayın… Hikmet-i islamiyeyi rehber edinin.

Ey şehvetlerini tatmin için mut’a nikâhı perdesi altında fuhuş ve zina yapanlar… Ey bozuk düzenlerde bozuk işler yapılır, rüşvet alınır, haramla zengin olunur şeytanî fetvasıyla yolsuzluk yapanlar… Ey mü’min kardeşlerine meşreb farklılıkları yüzünden düşman olanlar… Ey cemaat ve hizip holiganlığı ve militanlığı yapanlar fanatikler…

İtikadî meselelerde Sevad-ı Âzam dairesinden çıkanlar… Namazı terk edenler… Anasıyla zina etmek kadar iğrenç, çirkin, büyük bir günah olan ribaya bulaşanlar… Haram yiyenler… Devletin ve belediyelerin bütçelerini israf edenler… Tağutları, Deccalları, kezzabları övenler ve onlara hizmet edenler… Kafirleri dost ve velî edinenler… Nefislerine ve şeytanlarına uyanlar… Din sömürüsü yapanlar… Allah’ın ayetlerini ucuza satanlar…

Ey, şadırvanlardan şarıl şarıl su akıtmayı… Minarelerden avaz avaz hoparlör bağırtmayı… Lüks, israflı, gösterişli, umre turistik seyahatlerinde Zamzam Tower’in üst katından Kâbe’yi seyr etmeyi… Beş veya yedi yıldızlı içkili ve fuhuşlu otellerde kalmayı marifet sananlar…
Sizi kötü günler beklemektedir.

Fırtınalar yaklaşıyor.


KİM BU BAGRATUNİLER?

Tarihte bazı topluluklar vardır ki, nüfuslarının azlığından dolayı yaşadıkları topraklarda görünürde iktidar olamamışlardır fakat nüfuzları ile her zaman toplulukları yönetmeye muktedir olmuşlardır. Dünyanın en eski yerleşim yerlerinden olan Anadolu’nun kadim tarihi de bunun örnekleri ile doludur..

Nüfusları az, fakat hedefleri büyük olan topluluklar, asimile olmadan ve etkilerini yitirmeden varlıklarını devam ettirmenin en emin yolu olarak kimlik değiştirmeyi uygun görmüşlerdir. Bu durum Anadolu’da o kadar yaygındır ki bir gelenek halini aldığını ifade edebiliriz. Bunun en güzel örneği ise Bagratuniler (Pakraduniler)’dir.

Bagratuniler kimdir?

Türk toplumunda etkileri ne ölçüdedir?

Hangi toplum katmanları içinde yer almaktadırlar?

Devletin hangi kurumlarına sızmışlardır?

Siyaset alanında gündemi belirleyen kişilerinin hangileri Bagratlıdır?

Bu soruların cevabını bilmeden problemin boyutunu ve tehlikenin büyüklüğünü keşfetmemiz zor olacaktır.

PKK'NIN ARKASINDA SÜNNİLER YOKTUR

“PKK’nın arkasında, küçük istisnalar dışında Sünnî Kürtler yoktur”



PKK’nın, beyin itibarıyla bir Kürt hareketi olduğunu görmez, kabul etmez ve bunu halka ilan etmezseniz intihar etmiş olursunuz.

PKK’nın beyni Yahudi, Kripto Ermeni, Pakraduni, ABD ve AB’dir.

Arkadaki derin gizli güçler kesinlikle barış istemiyor. Bu savaşı kesinlikle bitirmezler.

PKK savaşında yeni bir safha başlamıştır: Bazı yerlerde kurtarılmış bölgeler kurmuşlardır.

Önümüzdeki bahara kadar şu mâlum Gezi kalkışmasının yüz misli hadiseler olabilir.

İktidar Gezi hadiselerinden ders aldı ve bazı hazırlıklar yaptı ama onlar da ders aldılar ve hazırlık yaptılar.

PKK’nın arkasında, küçük istisnalar dışında Sünnî Kürtler yoktur.

Önümüzdeki aylarda en küçük bir ihmal ve gaflet büyük yıkımlara, facialara, yenilgilere yol açabilir.

Birilerinin halk bizi her şeye rağmen destekliyor, bize bir şey olmaz düşünceleri kuruntudan ibarettir. Bu kuruntu bir intihardır.


Adnan Menderes’i de halk destekliyordu, ne oldu?
Yığınlara güvenilmez… Önemli olan teşkilatlı güçlerdir.

Önümüzdeki yedi ay içinde İstanbul’da büyük bir deprem olursa Türkiye yıkılır.

Pakraduniler bu işte ikili oynamaktadır.

Dönme büyük medya halkı magazin haber ve resimleriyle, müstehcen yayınlarla, mankenlerle, artistlerle, futbolcularla oyalamakta, uyutmakta, sersemletmekte, afyonlamaktadır.

Kürt meselesinde PKK’yı muhatap kabul etmek ölümcül bir siyaset ve strateji hatâsıdır.

İmkan varsa, imkan kaldıysa Sünnî Müslüman Kürtlerin temsilcilerinin, âkillerinin muhatap kabul edilmesi gerekir.

Bendeniz bu konuda en sağlam sezgilere ve istihbarata sahip nâçiz bir vatandaşım. Bunu övünmek, kendime pâye vermek için söylemiyorum.

Halkın mutlaka uyarılması, acı gerçeklerin ona duyurulması ve an geçirmeden hazırlık yapılması gerekir.

Türk ve Kürt kardeşliğinin pekiştirilmesi ve teşkilatlandırılması gerekir. Bu konuda çok az vaktimiz vardır.

Birinci Gezi kalkışmasından yüz kat daha geniş ve yaygın bir kalkışma olursa ne yapılacaktır?

PKK en çok Kürtlere zarar vermektedir.

Bu vahim durumun, öldürücü hastalığın tek çaresi Ümmet birliği ve İslam kardeşliğidir. Bunun edebiyatı bırakılmalı, somut işler yapılmalıdır.

Kemalist Cumhuriyetle buraya kadar…

Hem Kemalizm, hem İslam bir arada yürümez.

Marjinal ve palyatif tedbirler bir işe yaramaz. Kökten radikal tedbirler alınmalıdır.

Halka azgınlıklardan uzak durmalarını, namaza başlamalarını, Allah rızası için ihlasla sadaka vermelerini ve dua etmelerini tavsiye ediyorum.

MEHMED ŞEVKET EYGİ / MİLLİ GAZETE


Türkiyede Gizli Yahudiler Meselesi

HER toplumun, her halkın, her milletin Yahudileri vardır. Hangi taşı kaldırsan altından bir Yahudi çıkar.
Hıristiyanların Yahudileri vardır.
Müslümanların Yahudileri vardır.
Türk’ün Arap’ın Kürt’ün İranlının Yahudileri vardır.
Selanik Yahudileri… Meşhed Yahudileri…

Rusya’da Komünist ihtilalini yapanlar Yahudilerdir.
Bizim son yüz yıllık tarihimize Gizli Yahudiler damgalarını vurmuştur.

Fransa’ya bir Yahudi Cumhuriyeti desek, abartmış olmayız.
Yahudiler doğu Akdeniz’de, İsrail’den önce bir Yahudi devleti kurmuşlardır.

Büyük ABD’nin, küçük İsrail’in bir sömürgesi ve uydusu olduğunu kim inkâr edebilir?

Bizdeki Gizli Yahudilerin iki ismi vardır. Takma Türk Kürt Müslüman Alevî isimleri. Onların ardında gerçek Yahudi isimleri. M. Kemal’in Selanikli hocasının zahirî resmî ismi Şemsi efendidir ama asıl ismi Şimon Zvi’dir ve kendisi Sabataycı bir hahamdır.

İslam’dan kopuk Türk kavmiyetçiliğinin ideologu ve mucidi şu malum ve mahut Tekin Alp’in asıl ismi Moiz Kohen’dir.
Pakradunilerin (Bagraduniler) üst üste giyilmiş üç kimlikleri vardır. En üstte Türk Kürt Müslüman Alevî… Onun altında Ermeni… En altında Yahudi.

Siz Ali’siz Alevilerin gerçek Aleviler olduğunu mu sanıyorsunuz?

Yemenli haham Abdullah ibn Sebe’nin fitneleri.
Gizli Yahudilerin hepsini değil ama bir kısmını isimlerinden anlayabilirsiniz. Bunun için genel ve Yahudi onomastiğini bilmek gerekir.

Genellikle kendi aralarında evlenirler, dışarıdan kız almazlar vermezler.

Bir de parayı, zenginliği, dünyayı çok severler.
İki türlü Kırım Tatarı vardır: Müslüman gerçek Tatarlar… Kırımçaklar…

Bir de Müslüman görünen Karaylar Karaylar Karaylar…
Be adam ırkçılık mı yapıyorsun, sen neler sayıklıyorsun?
Irkçı değilim ama iki kimlikli olunmasına karşıyım.

Adamlar, kadınlar Müslüman görünecekler, asıl kimliklerini gizleyecekler ve bizi içimizden vuracaklar. Buna karşıyım ve bu kesinlikle ırkçılık değildir.

1923’te bir İslam Cumhuriyeti olarak kurulan devletimizin Yahudileştirilmesine karşıyım.

Gizli Yahudilerin yakın tarihimizdeki millî kimliğimize, millî kültürümüze aykırı bütün zorlama devrimlerine karşıyım.

Yahudiler İbranî alfabesini kullanacaklar da ben bir Müslüman olarak niçin İslam-Kur’an yazısını kullanamayacakmışım?

Yahudilerin hafta tatili cumartesi olacak da benim hafta tatilim niçin Cuma olmayacakmış?

İsrail’de Musevî Şeriatı yürürlükte olacak da burada niçin İslam Şeriatı yasak olacakmış?

Tek kimlikli Yahudi ve Ermenilerle alıp vereceğim yok.
Bendeniz, bir Müslüman olarak, yalancıktan Müslüman görünüp de İslam’ı ve Ümmeti temelinden çökertmek isteyen iki kimliklileri tenkit ediyorum.

Ayasofya’yı Müslümanlar müze yapmadı.
Medreseleri tekkeleri Müslümanlar kapatmadı.
Ezan-ı Muhammedîyi Müslümanlar yasaklamadı.
İskilipli Âtıf Efendiyi Müslümanlar asmadı.

Saidi'i Nursi yi yıllarca zulm edip ,hapis hayatını Müslüman Türkler yaşatmadı .

Şeh Sait isyanı Müslüman Türklere karşı yapılmadı .

Dersim katliamını Müslüman Türkler yaşatmadı .

PKK yı Müslüman Kürtler,Müslüman Türkler kurmadı .

Gizlilerin, iki kimliklilerin çoğunluğu esir etmeye, ülkeyi sömürmeye hakları yoktur. Çoğunluğun onlara direnmeye hakkı vardır.

Bu hakkımı kullanıyorum.
1923 Cumhuriyetini istiyorum. Bu bir suç mudur?
En az bir milyon Gizli Yahudi, bir milyon da Gizli Haçlı var… Bu mesele nasıl halledilecek? Her derdin çaresi, her hastalığın ilacı vardır, bunun da âdil ve hakkaniyetli çaresi çözümü bulunur elbet.
Bildiğim bir şey varsa, mevcut durumun ilânihâye devam edemeyeceğidir.
İp bir yerinden kopacak…

Mehmed Şevket Eygi



(D)önme ve (d)önme

Bagratuniler/Pakraduniler



1. DÖNME kelimesi cümle içinde iki türlü yazılır: Küçük (d) ile… Büyük (D) ile… Büyük D ile yazılırsa Sabataycılar, Selanik Dönmeleri, Avdetîler kasd ediliyor demektir.
2. Türkiye’de resmen 15 bin kadar tek kimlikli Yahudi vardır.
3. Türkiye’de tahminen bir milyon kadar iki kimlikli Kripto Yahudi vardır.
4. Kripto Yahudilerin hepsi Selanik Dönmesi değildir.
5. Müslüman görünen Karaylar vardır.
6. Müslüman görünen Kürt Yahudileri vardır.
7. Müslüman görünen Pakraduniler vardır.
8. Müslüman görünen başka Kriptolar vardır.
9. Dıştan Müslüman görünen Kırımçaklar vardır.
10. Türkiye’de Osmanlıdan kalma 78 etnik köken olduğu iddia ediliyor. Bu 78 kökenin her birinin Kripto Yahudisi vardır.
11. Alevî ve Bektaşî görünen Kriptolar vardır.
12. Kendisini Caferî olarak gösteren Meşhed Yahudilerine karşı dikkatli olunmalıdır.
13. Bir Kripto, ben Sabataist değilim diyebilir ve bu inkarı doğru olabilir ama başka bir Kripto aşiretinin mensubu olabilir.
14. Ataları veya kendisi gerçekten İslama dönmüş bir kimseye (büyük D ile) Dönme demek haksızlık olur. İslam ırkçı bir din değildir.
15. Yakın tarihimizde soy itibarıyla Avdetî olan bir zat rüyasında Resulullah Efendimizi (Salat ve selam olsun ona) görmüş, samimî Müslüman olmuş, hattâ şeyhliğe kadar yükselmiştir.
16. Ashab-ı Kiram içinde Yahudilikten İslama dönmüş olanlar vardır.
17. İslamcılık cereyanları içinde gerçekten dönmemiş Dönmeler, Kripto Yahudiler var mıdır?.. Dönmelerin, Kriptoların İslamî hareketin, İslamcılıkların içine girmemiş olmaları mümkün değildir.
18. Bunlar ne yapmak istiyor?... İslamın ilk asrında samimî olarak dönmemiş Yemenli Yahudi hahamı Abdullah ibn Sebe’nin yaptığını zamanımızda yapmak istiyorlar.
19. Nedir bu istedikleri?.. İslamın içine boşaltmak istiyorlar. Şeriatsız, fıkıhsız, cihadsız laik, seküler bir İslam türetmek istiyorlar.
20. Müslüman, hattâ dindar görünen bu Kriptolar başarılı olurlarsa İslam yıkılır.
21. Saçmalama!.. Saçmalamıyorum. Vaktiyle bir Endülüs vardı, şimdi yerinde yeller esiyor.
22. Dönmeler, Kripto Yahudiler kendi aralarında evlenir.
23. Ehliyet ve liyakatları olmasa da yüksel(til)irler.

İSRAİL’i kurusıkı protesto edenler içinde bazı Gizli Yahudiler de var. Onlar gerçekten İsrail’e cephe mi aldılar, yoksa…

Musevilikte, yalancıktan Hıristiyan veya Müslüman görünme konusunda fetva ve ruhsat vardır.

Gizli Yahudiler, varlıklarını ayakta tutabilmek, hakimiyetlerini sürdürebilmek ve menfaatlerini korumak için yalancıktan Müslüman görünebilir.

Bugün ülkemizde bir milyonun üzerinde Gizli Yahudi yaşamaktadır. Verdiğim rakam kesinlikle abartılı değildir. Evet, bir milyonun üzerinde Yahudi.

Bunların hepsi Selanik Dönmesi=Avdetî değildir. Hakikî Alevileri ve Bektaşileri tenzih ederek söylüyorum: Alevi ve Bektaşi görünen Gizli Yahudiler…

Karaylar, Kırımçaklar, Dağ Çufutları (Tatlar), büyük kısmı İranda yaşayan, Türkiyeye de sızmış olan Meşhed Yahudileri…

En esrarlıları olan Pakruduniler… Birinci postu Türk ve Müslüman… Onu kaldırıyorsunuz altından Ermeni postu çıkıyor… Onun altında da esas kimlikleri olan Yahudi postu vardır.

Kriptolar için taqiyye ve kitman yapmak çok normaldir.

Sahnede tiyatro icabı antisiyonizm yapabilirler ama kuliste Yahudiliklerini okurlar.

Bugün Türkiye’mizde hep bir ağızdan koro halinde “Kahrolsun İsrail!..” haykırışlar duyuluyor. Bunların hangisi yürekten, hangisi rol icabıdır?

1922’de Sakallı Nureddin Paşa kumandasında Türk birlikleri İzmir’e yaklaşıyor, Yunan kuvvetleri ricat ediyor. Şehirde kargaşa var. Yahudinin biri balkonuna çıkmış avaz avaz “Yaşasin yaşasin!..” diye bağırıyor. Aşağıdan bir soruyor: Mişon efendi kim yaşasın?.. Cevap veriyor: Daha belli deyil…

Düne kadar aşırı Siyonizm ve İsrail taraftarı olan bazılarının bugün Kahr olsun İsrail diye bağırmalarını öyle kolayca inanıvermemek gerekir.

Sahiden döndülerse ne âlâ… Dönmedilerse teyakkuzda bulunmak, çok dikkatli olmak gerekir.

Maalesef islamî kesimde İsraili tutan ve destekleyen, onu haklı bulan şahıslar ve sektler vardır.

Bunlar İsraili niçin destekliyor? Bunun sebepleri araştırılmalıdır.

İslamî hareketin içine Kripto Yahudiler sızmış mıdır?

Çağdaş İbn Sebe’ler var mıdır? Kimlerdir?

Şifahî kültürlü islamî kesimde bu konuda araştırma yapacak zihniyet, kültür, uzmanlar var mıdır?

On milyonlarca Müslüman içinde Kripto Yahudiler ve Pakraduniler konusunda ilmî araştırma yapacak, mükemmel İbranice ve Ermenice bilen uzmanlar var mıdır?

Siirt Müslümanlarını tenzih ederek yazıyorum: O vilayetimizdeki Kripto Yahudiler hakkında doğru dürüst, objektif, ipe sapa gelir, ciddî ilmî araştırmalar ve incelemeler yapılmış ve yayınlanmış mıdır?

Bu konuları ayakta uyuyanlara anlatmak o kadar zor ki… Belki de imkansız.

Evet, başa dönelim: Kahr olsun İsrail diyenlerin hangisi samimî, hangisi tiyatrocu?

PAKRADUNİ’ler veya Bagraduniler… Sır içinde sır, esrar içinde esrar…

İki bin 600 yıllık bir hikaye veya macera… Üç kimlikleri var. Birinci ana kimlikleri Yahudilik… Onun üzerine Ermenilik şalını örtmüşler… En üstte Müslüman rengindeler… Bunlar kimlerdir, sayıları ne kadardır, belli başlılarının isimleri… Bilen yok… Politika sahnesindeki Pakraduniler kimlerdir? Büyük sır…

Pakraduniler hakkında Türkiyede yapılmış tek araştırma Abraham Galante’nin Hamenora dergisinde (Bene Brith locasının yayın organı) çıkmış Fransızca makalesidir. Bilahere bunu kitapçık şeklinde de yayınlamış.

İstanbul kütüphanelerinde tek nüshası yok. Ankarada Genelkurmayda bir adet varmış. Bendenize bir dostum Berlin kütüphanesindeki nüshanın mikrofilmini gönderdi.

Düşünebiliyor musunuz? Adam dıştan (Türk veya Kürt) Müslüman görünüyor ama Müslüman değil… İkinci gizli kimliği Ermenilik… Ermeni de değil… En altta asıl kimliği Yahudilik var…

On dokuzuncu yüzyılın son çeyreğindeki Ermeni isyanlarını, asıl Ermenilerin değil, bu Pakradunilerin çıkarttığı ve kışkırttığı iddia ediliyor.

Türkiye Müslümanlarının bu Pakraduniler konusunu araştırmaları, ciddî tedkikler yapmaları gerekmez mi? Gerekir ama yapan yok.

1984’te mi, 85’te mi, papirüs üzerine Arami lisanıyla yazılmış iki bin yıllık bir Barnaba İncili bulundu da Müslümanlar ne yaptı? Hiç… Şu anda İncilin nerede olduğu bile belli değil!.. Bu İncil incelenip yayınlanmış olsaydı teslis akidesi ve muharref Hıristiyanlık yıkılırdı.

Türkiyenin içinde bulunduğu şu vahim krizlerde, şu korkunç hercümerçte Pakradunilerin ne kadar tuzu biberi vardır? Bilen yok.

Janus gibi iki çehreleri var bunların. Yahudi çehresi… Ermeni çehresi… Türkiyenin güneydoğusunu İsrail nüfuzuna, doğusunu Ermeni nüfuzuna mı açmak istiyorlar. Bilen yok.

Bu konuyu incelemek için en az yedi sekiz dil bilen (Galante’nin on üç dil bildiği rivayet ediliyor) araştırıcılar lazımdır. Öyle “az İngilizce” ile kotarılacak iş değildir bu.

Türkiye Müslümanları içinde eski İbraniceyi ve eski Ermeniceyi bilen kaç araştırıcı vardır? Bırakın İbranice ve Ermeniceyi, doğru dürüst edebî yazılı zengin kültür Türkçesini hakkıyla bilen bilen kaç kişi çıkar?

Yıllardan beri bu Pakraduniler meselesini yazar dururum, şimdiye kadar bir yankı gelmedi.

Tek kimlikli gerçek Ermeniler Pakraduni kelimesini hakaret için kullanırmış.

PKK terör örgütü içinde

Pakraduni subaylar varmış.



Sadece zaman zaman “Yahu kısa kes de bize şunların isimlerinin listesini bildir” diyenler çıkıyor. Onlara “Ev adreslerini ve telefon numaralarını da ister misiniz?” cevabını veriyorum…

Bundan on sene kadar önce, dinî bir hizip, başındaki zat hakkında övgülerle dolu bir kitap yazdırtmış ve bunu (sıkı durun) tam iki milyon adet bastırmıştı. Böyle önemli konular varken,

Pakradunilerle meşgul olurlar mı hiç


Milli Gazete


Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın tahttan indirilmesiyle, hakikî Hilafet sona ermiş ve Yahudi saltanatı başlamıştır. Cebabire, Süfyaniler, Kahtaniler, Decacile, Kezzabîn…

Bundan sonra ne olacak?.. Gaybı Allahü Teala bilir… Muhbir-i Sâdık’ın sahih ve mânen mütevatir hadîslerle haber vermiş olduğu âhir zaman hadiseleri olacak;


Mehdi hazretleri zuhur edecek, İsa aleyhisselam nüzul edecektir. Savaşlarda büyük sayıda muharip ve sivil insan ölecektir.

Mehmet Şevket Eygi/ MİLLİ GAZETE


TÜRKİYE’DE KİM KİMDİR ?

Maskeler iniyor… Gerçekler ortaya çıkıyor… Türk düşmanı hain yapının sırları ortaya dökülüyor…

Görmediğinizi görecek, duymadığınızı duyacak, okumadığınızı okuyacaksınız…

Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını, görünenin de olduğu gibi görünmediğini fark edeceksiniz…Bildiklerinizi unutacak, unuttuklarınıza pişman olacaksınız…

Bakmakla görmenin, duymakla işitmenin, okumakla anlamanın farkını göreceksiniz…

″Eğer birisi seni aldatmışsa bu onun suçudur, eğer o kişi seni pekçok kere aldatmışsa bu senin suçundur…‶
Türk düşmanı bu topluluk kimdir?

Bu kripto topluluk Anadolu’da varlığını 2700 yıl nasıl sürdürmüştür?
Gücünü ve cüretini nereden almaktadır?
Günümüzde hangi kutsal değerlerin arkasına saklanarak milleti kandırmaktadır?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin hangi kurumlarına sızmışlardır?
Hangi terör örgütlerini kontrol etmektedirler?
Hangi dış güçlerle işbirliği içindedirler?

(Resim :Bagratuni kralı Gagik”in müslüman görünümlü, sarıklı ve cübbeli heykeli..)

Bagratuniler/Pakraduniler


Bagratuniler/Pakraduniler, Türkler Anadolu’ya gelinceye kadar kendilerini Ermeni ve Gürcü olarak gösteren Yahudilerdir. Bu toplumların dışında Bagratuniler, Nasturi, Süryani, Abhaz ve Oshet kimlikleri altında da varlıklarını devam ettirdiler.

Müslümanların Anadolu’yu fethinden sonra Bagratuniler zamanla İslamiyet’e geçmiş gibi görünerek, Türk ve Kürt kimlikleri arkasına gizlenerek, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ve toplumunun çeşitli katmanlarında kilit noktaları ele geçirmişlerdir.

Evet, Türkiye’nin yakın tarihindeki olayları anlamak için Bagratunileri tanımak gerekir. Bu konu bilinmeden PKK ve Hizbullah terörü anlaşılamaz.

Bagratunilik bilinmeden, Sevr’in günümüzdeki versiyonu olan “Açılım Süreci” adlı ihanetler zinciri, vatan topraklarının bölünmenin eşiğine getirilmesi anlaşılamaz.

Ekle ve Paylaş

HDP logosunun Yahudilerin kutsal Gargat ağacı




 İSRAİL ve YAHUDİLERİN SONU : Günümüzde de Yahudilerin neredeyse tamamı bu korkuyu taşımaktadır.
“Biz bir memleketi helâk etmek istediğimizde, onun refah içinde yaşayan şımarık elebaşlarına (itaati) emrederiz de onlar orada kötülük işlerler. Böylece o memleket hakkındaki hükmümüz gerçekleşir de oranın altını üstüne getiririz” (İsra, 16)




HDP'den önceki parti BDP'nin de logosunda aynı ağaç figürünün kullanılması dikkatlerden kaçmadı.

HDP logosu Yahudi ağacı gargat figüründen mi esinlenildi?

HDP logosunun Yahudilerin kutsal ağacı olan Gargat ağacına benzemesi akıllarda soru işaretleri oluşturdu. İsrail ve çevresinde sıklıkla yetiştirilen Gargat ağacının Yahudileri koruyacağına inanılıyor.

Peki HDP logosuna benzeyen Gargat ağacı nedir?

Şefkât Peygamberi (s.a.v) Hadis­i Şerif'lerinde şöyle buyuruyor:

“Öyle ki Yahudiler taşların ve ağaçların arkasına saklanacak ama ağaç ve taş dile gelerek 'Ya Müslim! Ey Allah (c.c.) kulu! Gel, bak benim arkamda Yahudi var, buraya gizlendi, benim arkamda, gel onu cezalandır.' diyecek. Sadece 'Gargat Ağacı' bunu söylemeyecek, çünkü o Yahudi ağacıdır.” (Kitab­ul Fiten H. 2239)



İlginçtir, hadis­i şerif daha çok kıyamet alametlerinin zikredildiği bölümlerde geçiyor Kaynaklarda kıyamet alametleri sıralanırken, fitnenin artması, Yahudilerin Müslümanlara yönelik taşkınlık ve zulmü inanılmaz boyutlara varınca, sabır sınırı taşıp artık bu zulme bir dur demek isteyen Müslümanların kendilerini bulup cezalandırmasından çekinen Yahudilerin bulabildikleri her yere kaçıp saklanacağından söz ediliyor.

Hadis­i Şerif’te, Yahudilerin taşların ve ağaçların bile arkasına saklanacağı, buna karşın Gargat ağacından başka bütün taş ve ağaçların: “Ey Müslüman, Ey Allahın kulu, Yahudi arkamdadır, gel onu cezalandır” diyeceği ifade ediliyor. (Buhârî, Tecrid, IX, 73; Tirmizî, Birr, 25; Fiten, 2; et­Tâc, I, 25) (Kitab­ul Fiten H 2239)

Yazımızı İsra süresinden konuyla ilgili bir ayetle sonlandıralım:

“Kitapta İsrailoğulları’na şu hükmü verdik: “Muhakkak siz yer(yüzün) de iki defa (iktidar olup) bozgunculuk çıkaracaksınız ve muhakkak büyük bir kibirleniş-yükselişle kibirlenecek-yükseleceksiniz. Ve nitekim o iki vaadden ilkinin zamanı geldiğinde, son derece zorlu ve güçlü kullarımızı üzerinize gönderdik de (sizi) evlerin aralarına kadar girip araştırdılar. Bu, yerine getirilmesi gereken bir sözdü ve gerçekleşti” (İsra, 4-5)




İSRAİLİN SONU


Koştukları akıbet nasıl bir akıbet mi? İşte Tevrat’tan bir paragraf:

“Yehuda’da (Telaviv) bildirin ve Yeruşelim’de (Kudüs) işittirin ve deyin; Memlekette boru çalın; yüksek sesle bağırın. Ve deyin: Toplanın da duvarlı şehirlere girelim. Siyona doğru bayrak kaldırın; kaçıp sığının, durmayın; çünkü ben Şimalden(Kuzeyden) üzerinize büyük bela ve kırgın (katliam) getireceğim. İşte aslan sık ormanından çıktı. Ve ‘milletleri helak eden’ (cengâver) yola düştü; şehirlerin harap olsun ve onlarda oturan kalmasın diye senin diyarını viran etmek için yerinden çıktı” (Yeremye Bab 4, Pargraf 3)

İsrail oğullarını bekleyen kıyamet aslında İsra süresinde tam olarak vurgulanmıştır. Ancak sürenin başı ve sonu arasındaki bağlantıya kimsenin dikkat etmediğine şahit olmaktayım. Ayetlerin arasındaki ince örgüler mükemmel bir mesajı yansıtmaktadır: "İsrailoğullarını bekleyen kıyamet" mesajını...


Şimdi İsra Süresinin ilgili ayetlerini inceleyelim.

İsra Süresi 1-8:
Kulu Muhammed'i geceleyin, Mescid-i Haram'dan kendisine bazı âyetlerimizi göstermek için, etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Şüphesiz ki her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla gören O'dur.
Musa'ya da kitap verdik ve beni bırakıp başkasını vekil edinmeyiniz diye onu İsrail oğulları için bir hidayet rehberi kıldık.


Biz İsrailoğulları'na Tevrat'ta şu hükmü verdik: "Muhakkak siz, yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız ve muhakkak büyük bir yükselişle yükseleceksiniz."
Birincisinin zamanı gelince,üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı gönderdik. Onlar, evlerin aralarına girip araştırdılar. Bu yerine getirilmesi gereken bir vaad idi.
Sonra sizi tekrar o istilacılar üzerine galip kıldık ve size mallarla ve oğullarla yardım ettik. Ve toplum olarak sizin sayınızı artırdık.

İkinci fesat ve hezimetlerini anlatan ayetlerin meali de şöyledir:

"Bunun ardından sizleri onlara galip getireceğiz, mallar ve çocuklarla size yardım edecek ve savaşçılarınızın sayısını arttıracağız.. İyilik ederseniz, kendinize iyilik etmiş olursunuz. Kötülük ederseniz, onu da kendi aleyhinize işlemiş olursunuz. Derken, sonraki taşkınlığınızın vakti geldiğinde, kederinizden suratlarınız asılsın, daha önce girdikleri gibi yine Mescide girsinler ve ele geçirdiklerini mahvetsinler diye başınıza düşmanlarınızı musallat edeceğiz"(İsra Suresi, 17/6-7) Olur ki Rabbiniz size merhamet eder. Ama siz tekrar dönerseniz biz de döneriz. Cehennemi, kâfirler için kuşatıcı bir zindan yaptık.

Tefsirlerde genellikle Tevratta bildirilen birinci vaad ve ikinci vaad dikkatleri çekiyor. Birincisinde İsrail oğulları büyük bir fesat çıkarıyorlar ve Allah üzerlerine güçlü, kahredici bazı kullarını göndererek onları cezalandırıyor. Bazı tarihçiler cezalandırmanın Buht'un Nasır tarafından olduğunu bildiriyor. İkincisinin ise Yahudilerin Roma saldırısı ile hezimete uğramaları ve dünyanın dört bir yanına sürülmeleri hadisesi olduğu vurgulanıyor.

Ancak bu yorumun fiilen doğru olma ihtimali bulunmamaktadır. Birinci cezalandırma Babil kralı Buht'un Nasır döneminde olabilir. Fakat ikinci cezalandırma ne Romalıların cezalandırması, ne de başka bir dönemdeki olay değildir. Çünkü eğer sürenin 7. ayetine dikkat edilirse ikincisinin (isna/saniye) vaadi geldiğinde değil, sonuncusunun (ahire) vaadi geldiğinde demektedir. "Va iza cae vadul ahireti ..." Böylece o ikinci vaad denilen cezalandırmanın aynı zamanda son vaad, son fırsat, son fesat ve son cezalandırma olduğunu anlamaktayız. Çünkü 8. ayette "ne zaman bir fesat yaparsanız sizi cezalandırırız" buyurmaktadır. Şu halde İsrail oğullarının fesatları tarih boyunca sürecek ve her fesadı takip eden bir cezalandırma olacaktır. Bu durumda Romalılar döneminde yaptıkları fesadın son fesat olması gerekmez, bu herhangi bir fesattan biridir.

Günümüzde İsrailoğulları bütün insanlığı saracak bir fesat ateşi yakmışlardır. Giderek daha çok yayılan bu fesat doğuyu ve batıyı birbirine kırdıracak kadar büyüktür. Şu halde geçmişteki bir fesatlarının, sonuncu olma ihtimali aklen mümkün değildir.

Şimdi sürenin başına geri dönelim.

Sürenin ilk ayeti; ilk bakışta, israiloğulları ile ilgili sonraki tüm ayetlerle alakasız görünmektedir. En azından İsra/Miraç anlamından dolayı bir zemin kayması sözkonusudur.

"Kulu Muhammedi bir gece Mescid-i Haram'dan, kendisine bazı ayetlerimizi göstermek için etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya götüren Allah noksanlıklardan münezzehtir."

Tarih boyunca islam alimleri bu ayeti Miraç için bir ön aşama olarak yorumlamışlardır. Peygamber'in (S.A) Mescid-i Aksa'ya yürütüldüğünü ve oradan semaya yükseltildiğini bildirmektedirler. Kuşkusuz Miraç olayının; bu ayetin sonraki ayetlerle ilişkisi ve sunduğu muazzam mesaj ile çelişmesi gerekmez. Şu halde ilk ayetin yani İsra olayını anlatan ayetin, sonraki ayetlerle bir bütünlük arzettiği ortadadır. Şimdi bu bütünlüğü tekrar gözden geçirelim:

1-) Hz. Muhammad (S.A) bir gece Mescid-i Haram'dan etrafı mübarek kılınan Mescid'i Aksa'ya, kendisine bazı olağanüstü haller gösterilmek üzere götürülmüştür. Bir tayy-i mekan (mekanda yolculuk) ve bir tayy-i zaman (zamanda yolculuk) sözkonusudur. Burada Mescid-i Haram, Mescid-i Aksa'dan daha mübarek olmasına rağmen (bkz. Bakara Süresi 144) yücelik/mübareklik vurgusu Mescid-i Aksa'ya yapılmıştır. Hatta Mescid-i Aksa'nın kendisine bile değil; etrafına, çevresine... Demek ki Mescid-i Aksa'nın çevresinde; o bölgede kutlu bir haller vardır yada olacaktır. Şu halde Peygamber'in (S.A) bu İsra'sının (olağanüstü yolculuğunun) hedefi Mescid-i Aksa ve çevresidir. Hz. Muhammed'e (S.A) gösterilecek olağanüstü hallerin de burası ile ilgili olması icap eder.

2-) Sürenin devam eden 2. ayetinde Musa'ya risaletin verilişi ve İsrailoğullarına örnek/rehber kılınışı anlatılır. Yani bir bakıma İsrailoğulları'nın başlangıcına vurgu yapılmaktadır. Musa ve O'na verilen kitap, İsrailoğullarını tarih sahnesine çıkarmıştır. Böylece ayetler israiloğullarının başlangıcını ve sonunu ince bir örgü ile birbirine bağlamaktadır.

3-) Şimdi de Nuh ve onunla beraber gemide taşınanlar aracılığı ile insanlığa mesaj var. Devam eden 3. ayette mesaj tüm insanlığadır. Doğusuyla, batısıyla; beyazıyla, siyahıyla herkese... İstisnasız bütün insanlık Nuh'un gemisiyle birlikte taşınanların çocuklarıdır. Yasin süresinde de paralel bir anlam vurgulanarak "Onlara (tüm insanlığa) bir delildir ki, onların soyunu dopdolu bir gemide taşımışızdır." (Yasin 41) buyurmuştur. Şu halde tüm insanlığı etkileyecek bir tarihi kırılma karşısında yine tüm insanlık uyarılmakta ve Nuh'un örnekliği tüm insanlığa sunulmaktadır; "Ey Nuh'la beraber gemide taşıyarak kurtardığımız kimselerin soyundan gelen insanlık! Doğrusu O (Nuh) çok şükredici bir kuldu."

4-) Bundan sonra gelen 4., 5., 6. ve 7. ayetlerde İsrailoğullarının yeryüzünde böbürlenerek iki büyük fesat çıkaracakları ve buna karşılık onları aşağılatan korkunç bir cezalandırmaya tabi tutulacaklarının kitapta (Tevrat'ta) yazıldığını vurguluyor. Bu kitap, onların kitabıdır. Onları tarih sahnesine çıkaran kitaptır. Bu söz/vaad de onlara tarih sahnesine çıktıkları gün söylenmiştir.

5-) Kendileri için böyle bir hükmün kitapta geçmiş olması, onlar için Allah tarafından bir kader tayin etme değil, tarihin önünü ve sonunu mutlak bir bilgi ile bilme şeklindedir. Allah tarihin önünü de sonunu da; gerçekleşeni de gerçekleşmeyeni de mutlak bir bilgi ile bilir. Yoksa onlar için bir zorunluluk, bir cebriye değildir. 7. ayette "Eğer iyilik yaparsanız bu sizin iyiliğiniz içindir ve eğer kötülük yaparsanız bu da sizin aleyhinizedir" diyerek iyilik yada kötülük yapma potansiyellerinin tamamen bağımsız olduğu vurgulanmaktadır. İlahi irade bakımından onları buna cebreden/zorlayan bir saik yoktur. Aynı şekilde 8. ayette de "eğer fesada dönerseniz biz de sizi cezalandırmaya döneriz" sözü ile fesada dönme yada dönmeme konusunda bağımsız oldukları açıkça görülmektedir. Allah onları Musa'nın örnekliği ve Tevrat'ın yol göstericiliği ile doğruluğa sevketmiştir. Fakat onları iyi olmak yada kötü olmak konusunda zorlamamıştır: İyi olurlarsa kendi lehlerine kötü olurlarsa da kendi aleyhlerinedir.

6-) Sürenin 8. ayetinde mealen "İsrail oğullarına nerede olurlarsa olsunlar, yaptıkları her fesadın peşinden cezalandırmanın geleceği" bildirilmektedir. 4. ayette ifade edildiği şekli ile Tevrat'ta bildirilmiş olan iki büyük fesadın yeri için kullanılan "el-Arz" kelimesi ise genel bir anlamı olmakla birlikte özel bir anlamda kullanılmıştır. Yani yapılacak fesadın boyutları bütün bir yeryüzünü kapsayacak cinstendir. Bununla birlikte aynı ayetlerde kullanılan "Uskun'ul Arza" (o yerde oturun) ile Filistin bölgesini kastetmiştir. Şu halde iki büyük fesadın da Filistin bölgesinde olacağı anlamı çıkmaktadır. Yani Filistin bölgesinde etkisi bütün yeryüzünü kuşatacak bir zulüm ve ifsat örneği sergileyeceklerdir.

7-) Sürenin 5. ve 6. ayetleri tarihte gerçekleşen fesat ve cezalandırmayı anlatmaktadır. Bu, Hz. Muhammed öncesi bir döneme aittir. Şimdiye kadar ki yada bundan sonraki bir döneme ait değil... "Sonra size tekrar onlara karşı bir fırsat verdik" ifadesinden bunu anlıyoruz. Birinci olay eğer Peygamber'in (S.A) gelişinden önceki bir tarihte gerçekleşmemiş olsaydı bu karşılaşmanın İslam ümmeti ile olması gerekecekti. Sonra Yüce Allah Yahudilere, düşmanlarına karşı tekrar fırsat verecekti. Kime karşı? Müslümanlara karşı... Yani İslam ümmeti onları cezalandıracak, fakat daha sonra Allah Yahudilere iyi olabilmeleri için müslümanlara karşı bir fırsat vermiş olacaktı. Bu da mümkün değildir...

8-) İkinci olayın ise şu ana kadar gerçekleşmiş olması mümkün değil. Çünkü 7. ayette ikinci olay için İSNA/SANİYE (ikinci) değil AHİRE (sonuncu) ifadesini kullanmaktadır. Hangi sonuncu? Günümüzde Yahudiler bütün insanlığı etkileyecek bir zulüm ve böbürlenme sergilemektedirler. Eğer sonuncusu tarihte yaşanmış olsaydı bu nasıl mümkün olurdu? Şu halde ikinci büyük böbürlenme ve cezalandırma şimdiki yada gelecek döneme aittir.

9-) Şimdiki İsrailoğulları'nın böbürlenmesi yine de sonuncusu olmayabilir. Bu, tarihte tekrarlayan mutat 'böbürlenme-cezalandırma' süreçlerinden biri olabilir. Allah'tan başka hiç kimse geleceğin yada kıyamete kadar ki dönemin ne kadar süreceğini bilemez. Tarihin sonu yıllar, aylar ve hatta haftalar ve günler içinde olabileceği gibi binlerce yada onbinlerce yıl da sürebilir. İsrailoğullarının kıyameti de öyle... Ancak Kurân'ın mesajından gerçek olarak bildiğimiz bir şey vardır ki; İsrailoğulları'nın fesat ve böbürlenmelerinin çok sürmediği ve cezalarının çok erken geldiğidir. Şu halde kesin olan şudur ki; sonuncusu (ikinci fesat) olsa da olmasa da, İsrail'in felaketi kapıdadır.

10-) Çok önemli bir konu da mescid konusudur. Bir çok müfessir "ilkinde olduğu gibi Mecside girecekler ve buldukları herşeyi yıkacaklardır." ifadesinin israiloğullarına karşı ilk yıkım ile ilgili olduğunu vurguluyor. Hangi mescide girecekler ve neyi yıkacaklar? Mescid'i Aksa'ya mı, yoksa başka bir mescid mi? Oraya girenler eğer müslümanlar ise Mescid'leri yıkar mı? Burada başka komplo teorileri devreye giriyor. Yahudiler Mescid-i Aksa'yı yıkacaklar ve yerine Süleyman Mabedini kuracaklar. Böylece oraya giren müslümanlar Süleyman Mabedini yıkacaklardır.

Halbuki bu zayıf bir tefsirdir. Mescidler Allah'ın kırmızı çizgileridir. Ebrehe'ye karşı Mescid'i Haram'ı koruyan Allah İsrailoğullarına karşı da Mescid'i Aksa'yı koruyacaktır: "Eğer Allah insanların bir kısmını bir kısmı ile defetmeseydi manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah'ın adı çokça anılan mescidler elbette yıkılırdı." (Hac 40) Böylece Allah (C.C) insanların bazısını bazısına kırdırıp Mescidleri ayakta tutmaktadır.

Ben bu ayetin; İsrailoğullarına yönelik birinci büyük yıkımla değil, müslümanların Salahaddin-i Eyyübi döneminde işgal altındaki Mescid-i Aksa'ya ilk girişleri ile ilişkilendirildiğini düşünmekteyim. "İlkinde girdikleri gibi mescide girecekler." Bu ifadede, 'sonuncu'sunda girenlerin 'ilk'inde girenlerle aynı olduğu vurgusu kesindir. Oysa 'ilkinde girdikleri gibi' ifadesinin ilk yıkımı gerçekleştirenler olması gerekmemektedir. İsrailoğullarına ilk bozgunu yaşatanlar ile son bozgunu yaşatanlar aynı kişiler değildir ve son bozgunu yaşatanların kendi ilk girişlerine vurgu yapılmıştır. Sonunda girenlerin kendilerine has başka bir 'ilk giriş'leri vardır ve kastedilen de odur. Nitekim ilk yıkım (Uvla) kelimesi ile ifade edilmişken mescide ilk giriş için (Evvela) kelimesi kullanılmıştır. Aynı anlama geldiği halde farklı kelimeler kullanmış olması da gösteriyor ki kastedilen farklı olaylardır. Bu durumda oraya girecek müslümanların daha önceki ilk girişleri kastedilir. Bu da tarihteki ilk ve tek girişleridir. Yani haçlılar'ın işgali altındayken Mescid'e ilk girişleri... İşgal altındaki Mescid'i ilkinde kurtardıkları gibi yine kurtaracaklardır. Bu giriş ile İsrailoğulları'nın yükselttikleri her şeylerini yıkacaklardır, mescidi değil...

***

Şimdi sürenin ve mesajın en önemli bölüme gelelim.

Buraya kadar sürenin ilk sekiz ayetini inceledik. Şimdi sürenin sonuna gidiyoruz. 101., 102., 103. ve 104. ayetler... Bu ayetler de sürenin başında verilen mesajı pekiştirmekte ve hemen hemen aynı ifadeleri kullanmaktadır. Ayetleri inceleyelim:


101-) Andolsun biz Musa'ya apaçık dokuz mucize verdik. (Ey Peygamber!) İsrailoğullarına sor, Musa kendilerine geldiğinde Firavun ona: "Ey Musa! Ben senin büyülenmiş olduğunu sanıyorum" demişti.
102-) Musa dedi ki: "Ey Firavun! Pekâlâ bilirsin ki, bu mucizeleri, birer ibret olmak üzere, ancak göklerin ve yerin Rabbi indirdi. Ey Firavun! Ben de seni helak olmuş zannediyorum."
103-) Derken Firavun, Musa'yı ve İsrailoğullarını yeryüzünden sürmek istedi. Biz de onu ve beraberindekilerin hepsini suda boğduk.
104-) Ardından İsrailoğullarına şöyle dedik: "O yerde oturun! Artık sonuncu vaad geldiği vakit, hepinizi toplayacağız."

1-) Sürenin 101. 102. ve 103. ayetleri Musa ile Firavun'un karşılaşmasını, Firavun'un hazin sonunu ve İsrailoğullarının o yere mirasçı kılınmasını hatırlatıyor. "İsrailoğullarına sor" diyor ve onunla ilgili, kaynağı yalnızca kendilerinde bulunan ayrıntılı bir bilgi veriyor. İşte bu bilgi İsrailoğulları için Muhammed (S.A) peygamberliğinin delilidir.

2-) 104. ayet tamamen yukarıda belirttiğimiz sürenin başındaki ayetlerle ilintilidir. Hatta kullanılan ifadeler, verilen tüm mesaj bire bir aynıdır. Firavun'un yok edilişi ve İsrailoğullarının tarih sahnesine çıkışıyla beraber Tevrat indirilmiştir ve mesaj Tevrat ile gelmiştir. Tevrat ile gelen bu ilk mesaj yine onların sonları, yani tarih sahnesinden çekilişleri ile ilgilidir. "Firavun onları sürmek isteyince 'O yerde (Filistin) oturun. Sonuncusunun vaadi geldiğinde hepinizi toplayacağız." Burada kullanılan "Ve iza cae vadul ahireti" 7. ayetteki ikinci/sonuncu vaad ifadesi için kullanılanın tamamen aynısıdır. Şu halde bu, bütün insanlığı ve dünyayı yok edecek olan kıyamet değil, İsrailoğulları için belirtilen ikinci/sonuncu vaadtir. 


Yani israiloğullarının kıyametidir. Her iki ayette de ifade israiloğullarına söylenmiştir. Her iki ayette de kitabın gönderilişi ile yani Firavunun helakından ve tarih sahnesine çıkışlarından hemen sonradır. Her iki ayette de "Ve iza cae vadul ahireti" ile başlamıştır. İlk anlatımda kendilerine gelen onur kırıcı ve yıkıcı baskın, son anlatımda ise hepsinin nasıl toplanıp helak edileceği anlatılmaktadır.

107., 108. ve 109. ayette de kitap ehlinden olan bilgi ve vicdan sahiplerinin Kurân'ın bu bilgisini doğrulayacağı ve önünde diz çözüp ağlayacakları işaret edilmektedir.

Allah'ın kendilerine verdiği bu mesaj dolayısıyla tarih boyunca Yahudiler toptan yok edilmek korkusuyla yaşamışlardır. Hatta anti-semitizm refleksi de buradan kaynaklanmaktadır. Başka hiçbir toplumda böyle bir refleks yoktur. Roma sürgününden sonra 2000 yıldır tarih sahnesine çıkmak istememelerinin sebebi de bu korkudur. Günümüzde de Yahudilerin neredeyse tamamı bu korkuyu taşımaktadır.

Tekrar sürenin birinci ayetindeki muazzam mesaja, İsra'nın sırrına dönüyoruz:

Acaba Hz. Muhammed'e (S.A) İsra yolculuğu sırasında Ümmetinin tevhid sancağı etrafında şahlanışı ve İsrailoğullarının öncülüğünde gelişen dünyanın zulüm çarklarını darmadağın edişi mi gösterilmiştir?

Allah-u Ekber!